İslam dünyası ve milletleşme
Ortadoğu tarihinin en karanlık günlerini yaşıyor. Irak paramparça, Suriye kan gölü, Yemen her gün yeni terör eylemleri ile çalkalanıyor, Libya fiilen bölünmüş durumda. Bu hercümercin nerede ne zaman duracağını kimse kestiremiyor.
Bu sarsılış ve felaketleri sadece Batı dünyasının müdahalelerine bağlamak saflıktır. Bünye sağlam olursa hiçbir dış müdahaleden etkilenmez. Eskiler, yel kayadan ne aparır demişler, bünye kaya gibi olursa onu hiçbir fırtına etkilemez. Problem dışarıda değil içeride.
Bir imparatorluk kaybettik. Bizim bıraktığımız topraklarda onlarca devlet kuruldu. Hala onun şaşkınlığını yaşıyoruz, biz Ortadoğu’ya bakarken farklı şeyler hissediyoruz, başkaları bakarken farklı şeyler hissediyorlar. Ortadoğu bizim kopan bacağımız, kesilen kolumuz gibi hala sızlıyor.
Bu duyguyu başkalarının anlaması çok zor. Bu hem zaafımız hem gücümüzdür. Zaafımızdır; bizi hep kendine çekiyor, problemlerini gündemimize taşıyor, gücümüzdür; toprak kaybetmenin, vatan kaybetmenin bilinci ile kendi toprağımıza daha çok yapışmamıza vesile oluyor.
Onun için bu milletten toprak tırtıklamak o kadar kolay değildir. Ortadoğu ülkelerinin çoğu için vatan kendilerine sunulan, verilen hatta ikram edilendir, bizim için vatan, canımız pahasına elimizde tuttuğumuzdur. İkisi asla aynı şey değildir. Bedeli ödenenle ödenmeyen arasında dağlar kadar fark vardır.
Kuveyt işgalini ve ABD müdahalesini hatırlayın. Kuveyt halkı Saddam’a iki kurşun atacak kadar bile direnç göstermemişti. Çünkü Kuveyt kendilerine verilirken de bir bedel ödememişlerdi. Ödediğiniz bedel ne kadar büyükse, direnç düzeyiniz de o kadar büyük olur.
Asıl anlatmak istediğim farklı bir şey, İslam dünyası milletleşemedi. İç kavgalara bakıldığı zaman etnik, aşiretsel veya mezhep eksenli kavgalarla boğuşulduğunu görürsünüz. Bu farkları içinde eritecek bir ortak kimlik inşa edilemedi. Alt kimlikleri aşan bir üst kimlikten mahrumiyet iç kavgaların en önemli sebebi olarak gözüküyor.
Bazılarının İslam üst kimliği itirazını duyar gibiyim. İslam sadece dışa, gayri Müslimlere karşı gösterilen bir kimlik. İçeride İslam kimliği kabile aşiret, mezhep kimlikleri karşısında ikinci plana düşüyor. Üst kimlikler dışa ötekine bakarak inşa edilmelerine rağmen asıl işlevleri içe dönüktür. Alt kimlikleri gerileterek, farklılıkları törpüleyerek milli birliği pekiştirmeye yararlar. İçeride birleştirici fonksiyonu olmayan bir kimlik ötekilerin yerine geçerek üst kimlik olamaz.
80’li yıllarda İsrail devleti için strateji çizen Oded Yinon, Ortadoğu ülkelerini değerlendirirken şunları söylüyordu; “devletleri var ama ulusları yok.” İşte bu parçalanma ve savrulmanın temel nedeni budur.
Ailelerin, aşiretlerin farklı din algılarının rekabeti Ortadoğu’yu bir ateş topu haline getirdi. Ulus’un olmadığı yerde birlik de olmaz. Tek sebep elbette bu değildir, çıkar çatışmaları, halkın tamamının siyasete dahil edilememesi, iktidarların aile mülkü haline gelmesi, ekonomik gerilik, batı karşısında duyulan hayranlık ve eziklik duygusu gibi farklı nedenler de sayılabilir.
Bugün söylenecek şey, ortak paydalarını kaybetmiş toplumların çözülmekten kurtulamadıkları gerçeğidir. İslam toplumları önce bir bütünleşme aracı olarak kimlik problemlerini çözmelidirler. Aksi takdirde her aşirete bir devlet verseniz de bu çatışmaları bitiremezsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.