Karar siyasi mi, teknik mi?
BANK Asya’nın TMSF’ye devredilmesinin ardından çeşitli açıklamalar yapıldı. Bu açıklamalar iki farklı bakış yansıtıyordu… Bir taraf alınan kararın siyasi olduğunu söylerken diğer taraf hukuki ve teknik bir karar olduğunu savundu. Aslında ülkemizde sıkça rastladığımız bir tavır söz konusu. Çünkü iktidar ile muhalefetin olaylar karşısında farklı noktalarda bulunmaları ve bulundukları konumu hak ve adalet ölçüleri çerçevesinde savunmaktan çok polemik ağırlıklı duygusallık/tepkisellik hâkim olur… Hukuk sonradan gelir.
Paralel yapı konusunda da taraflarca öylesine bir iki cephe oluşturuldu ki, birbirlerinin bir konuda bile haklı olabileceklerini kabul etmeleri bir yana, meseleye hukuki açıdan bakmaları da imkânsız hale geldi. Hükûmet ile paralel yapının 10 yıllık beraberliği son bulup mesele karşılıklı güç gösterisine dönüşünce kıran kırana bir mücadele ortaya çıktı. Hemen belirteyim ki, ortada bir yanlışlık, haksızlık ve ihanet var ise bu sadece iddia olarak kaldığı, yargı kararı söz konusu olmadığı sürece taraflar serinkanlı olmak durumundadır. İktidar mücadeleyi başlattığında özellikle zamanın Başbakanı Sayın Erdoğan meydanlarda millete paralel yapının kurslarına ve okullarına çocuklarını göndermemelerini istedi, millete açık çağrıda bulundu. Bir başbakan ya da cumhurbaşkanının böyle bir çağrı yapma hakkı hukuki bir zemine oturuyor mu? Bunu söylerken paralel yapıyı savunuyor değilim. Onlar kendilerini savunmaya çalışıyorlar. Savunurken de onlar da serinkanlılıklarını yitirmiş durumdalar. Öfkenin hâkim olduğu bu karşılıklı mücadelede toplumun büyük bir bölümü kimin haklı olduğunu tespit hususunda sadece taraf olma duygusu ile hareket ediyor… Kısacası, mensubiyet duygusu asabiyete dönüşüyor.
Bu arada dershaneler ve Cemaat okulları konusunda olduğu gibi Bank Asya konusunda da özellikle iktidar yanlısı gazeteler ve bazı köşe yazarlarının uzunca bir süreden beri aleyhte kampanya yürüttükleri biliniyor. Yani, topluma o banka ile ilişiğinizi kesin mesajı verildi. Bu yaklaşımın hukuki ve teknik olduğunu söylemek mümkün mü? Elbette bir banka hukuka aykırı bir yola sapmış ise ilgili kurumlar tarafından gerektiğinde el konulabilir. İşin hukuki ve teknik boyutuna kimsenin itirazı olmaz. Ama aylar süren aleyhte kampanya sonucu banka çıkmaza girmiş neticede teknik olarak el koymanın şartları oluşmuş ise gelinen noktayı sadece teknik olarak ifade etmek doğru olur mu?
Bu bakımdan özellikle ülkeyi yönetenlerin serinkanlı olmaları, devlet adamı kimliklerini unutmamaları gerekiyor. Sadece, cemaat dershaneleri, okulları ve Bank Asya ile ilgili değil, hangi bürokrat ya da yüksek yargı başkanı bir eleştiri dile getirse hemen bir öfke fırtınası oluşuyor. Merkez Bankası’nın eski ve yeni başkanları ile Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Kılıç’ın açıklamalarına karşı gösterilen tepki bir eleştiriye cevap boyutunu aşan tepki değil miydi? Başkanlık sisteminin tartışıldığı şu günlerde yöneticilerin daha serinkanlı davranmaları gerekmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.