127 milyon nüfuslu Japonya’da 185 bin, (bir kısım kaynaklara göre 120 bin) Müslüman  yaşıyor ve bu rakamın 2030 yılında 171 bin olacağı ve Japon kökenli Müslümanların oranının ise % 10 civarında olduğu tahmin ediliyor. (Pew Research Center) Japon nüfusu gibi Müslüman nüfus da azalıyor gittikçe ülkede. Japonya’da 1970’lerde sadece 2 cami varken bugün 200’den fazla cami ve mescit var. İslam’ın Japonya’ya ilk ulaşması 8. yüzyıla dayandırılsa da Japonlarla Müslümanların ilk münasebetleri 1868’de gerçekleşmiş ve 1877’de ilk defa Japonca siyer yayınlanmış. II. Abdülhamit’in Japon İmparatoru Komeii’nin yeğeninin 1887’de İstanbul’u ziyareti sonrası bir iade-i ziyaret emredip Ertuğrul Fırkateyni’ni 609 mürettebatıyla Japonya’ya göndermesi ise Japonya’nın Müslümanlarla münasebetlerindeki en muhteşem hadise. 11 aylık bir seyahatle Japonya’ya ulaşan ve orada 3 ay kalan Ertuğrul’un dönüş yolunda Eylül 1890’da batıp 540 askerin şehit olması iki ülke insanı arasında ayrı bir dostluk bağı kurulmasına vesile olmuş. Bilinen ilk Müslüman Japon daha sonra Ömer adını alan Mitsutaro Takaoka. Ertuğrul Fırkateyni’nin batmasından sonra Türkiye’ye gelip Müslüman olan Japonlar da var… 

125 sene sonra bugünlerde ise şartlar çok farklı; enerji ihtiyacının % 90’ını Ortadoğu’dan karşılayan Japonya, çeyrek asırdır bölgedeki tüm kanlı askeri operasyonların da baş finansörü. 

Geçen hafta, Irak Şam İslam Devleti (DEAŞ) tarafından Suriye’de rehin alınan iki Japon’un katledilmesi üzerine, vahşi infazları ve Japonya’nın bölge siyasetini değerlendiren iki yazı yazdım. Japonya’daki dostlar ve Japon basını üzerinden, bu hadise sonrası hem Japonya’nın bölgeye yönelik dış politikasındaki değişimleri hem de ülkedeki psiko-sosyal gerilimin Japonya Müslümanlarına etkilerini uzaktan gözlemlemeye devam ediyorum. Cuma günü Tokyo Camii imamı Muhammed Raşid Alas’ın konuyla ilgili açıklamaları basına yansıdı. Alas’a göre Japonya’da DEAŞ’ın infazlarından sonra büyük bir öfke oluşmuş Japonlarda ama İslam’a karşı olumsuz bir tavır olmamış. Aynı haberde görüşlerine yer verilen iki Japon da Japonya’da halkın İslam ile terörü bağdaştırmadığını söylemiş. Fazlaca iyimser bir haber olmuş bu… 

Çünkü raporlar ve son aldığım bilgiler bu haberi doğrulamadığı gibi Müslümanların Japonya’da 11 Eylül sonrasından daha da zor şartlar altında olduğunu gösteriyor. The Asia Pasific Journal’ın Eylül 2014 sayısında Japon Müslümanlarının nasıl polis takibine alınıp camilerin nasıl gözetlendiğine dair bir makale yayınlanmıştı. 2010’da başlayan takip programı çerçevesinde hemen hemen tüm Müslümanların profilleri çıkartılmış. 

DEAŞ’ın son infazlarından sonra başta Türk lokantaları olmak üzere Müslüman işletmeler zarar etmeye başlamış. En önemli sebep Japon medyasının DEAŞ’la ilgili ‘İslam Devleti’ diyerek sürekli haber yapması. Gençlerinin çoğunun ateist olduğu Japonya’da İslam karşıtlığı tavan yapmış durumda. Müslümanlar sürekli tehdit telefonları ve mesajları alıyorlar son günlerde. Mafya, bazı Müslüman firmalara ülkeyi terketmesi için baskı kuruyor. 

Japonya’daki bir diğer müzmin sosyolojik kriz de kaçırılan çocuklar vakası; Japonya, âdeta kaçırılan çocuklar için kara bir delik. Başka milliyetlerden erkeklerle evlenen Japon kadınlar daha sonra çocuklarını kaçırıp kayıplara karışıyor. Bu durumda olan yüzlerce Müslüman baba ve çocuk da var. Japon resmi kurumlar kanuni ve geleneksel bazı sebeplerden dolayı bu durum karşısında hiçbir adım atamıyor. Son olaylardan sonra Japon kadınlarla evli Müslüman erkeklere karşı benzer hadiselerde artış olabileceği söyleniyor. 

2020’de olimpiyatlara ev sahipliği yapacak Japonya’nın gittikçe daha fazla korkularının esiri olabileceğine dair işaretler çoğaldı. DEAŞ iki Japon’u katletmekle kalmadı, Müslümanların on yıllardır kurduğu ilişkileri ve inşa ettikleri dünyayı da yerlebir etti. 

Japonya’ya yeni bir Ertuğrul Fırkateyni göndermek gerek şimdi…