Gök Ekini Biçer Gibi..
Yunus Emre, «Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi» der. Fırat Yılmaz Çakıroğlu gibi gençler «gök ekini» biçmiş gibi hayatlarının en güzel yıllarında yitirdiğimiz canlar. İçimiz yanıyor ki nasıl.. Bir ocağa daha karanlık düştü, o bir kere, ana babası kahrından bin kere öldü…
Fırat ülkücü imiş. Okul sorumlusu, reisiymiş. Ülkücü gençleri az da olsa tanıma fırsatım oldu. BBP’sinin 99 kişilik kurucular heyetinde idim. Malûm, merhum Muhsin Yazıcıoğlu eski Ülkü Ocakları Başkanıydı. Etrafında ekserisi gençlerden oluşan partili kardeşimiz de onunla aynı iman ve dâva yolunda idiler. Hepsi ehl-i sünnet itikadında ve hamiyyet sahibi insanlardı. 12 Eylül öncesinde iç savaşı andıran çatışmalar olmuş, ihtilâl ile bunlara Mamak gibi karanlık zindanlar mesken olmuştu.. Çok acılar işkenceler çekmişler, şehid olanlar olmuş, kalanlar ise derin izler taşımakta idiler.
BBP’si merhum şair ve yazar Abdürrahim Karakoç ağabey gibi güzel insanlarla kurulmuştu. Medar-ı iftiharımız büyük İslâm alimi merhum Mustafa Asım Köksal hocamızın oğlu aramızda idi. Gençlerin hemen hepsinde İslâm’ı iyi bilmek ve ihlasla yaşamak azmi vardı.
Ege Üniversitesini PKK kampına çevirmiş reziller. Okul duvarları PKK sloganları ve Apo’larla doldurmuşlar. Bunlara karşı koyan ülkücü gençler görevini yapmayan rektörün gaflet ve dalaletinin bedeğilini ödedi. Arbedede bıçaklanarak hayatını kaybeden Fırat Yılmaz Çakıroğlu şehid edildi.
Sadece MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli değil, PKK siyasi payandası HDP’nin başkanı Selahaddin Demirtaş da konuşmuş.. Çok üzgün olduğunu gençlerin dikkatli olmaları gerektiğini, iç güvenlik paketinin görüşüldüğü günlerde bu cinayetin manidar olduğunu falan söylemiş. Okkalı bir cevabım var ama zaten bu satırları okurken onların beş misli aklınızdan geçiyordur, benim ayrı bir şey dememe gerek yok.
Sayın Devlet Bahçeli’nin “Ülkücü Hareket sabrından taviz vermeyecek” sözlerini önemsiyorum. Umarım ülkücü kardeşlerimiz oyuna gelmezler. Ülkeyi kan götürsün isteyen karanlık mihraklara fırsat verilmesin. Öfkenizin aklı örtmesine izin vermeyiniz. Legal eylemlerinizi yapın. Ancak o kavga ettiğiniz PKK sempatizanlarının arkasında İngiltere’nin, ABD’nin olduğunu unutmayın. Onlar 12 Eylül öncesinde hangi oyunları oynadılar ise bugün de aynılarını oynuyor, tezgahlıyorlar.
Gençlerin çatışmasından daha kötü (adi) senaryo yoktur. Yaşlıları sokaklara dökmek, deveye hendek atlatmaktan zordur. Ama gençler kıvılcım bekleyen barut gibidir. İnşa’allah ana-babalar ve devlet buna izin vermez. Sokakları karıştırmak, ikinci Gezi kalkışması çıkarmak istiyorlardı. Size de biraz garip gelmiyor mu? Özgecan’ı kendine ülkücü diyen biri tecavüz edip sonra da öldürdü, Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nu şehid ettiler, bu kez öldürülen ülkücü… Kenan Evren’in «bir soldan, bir sağdan» işi gibi.
Muhterem gençler, Hz. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) “en büyük pehlivan nefsini mağlub edebilendir” buyurmuş, Bedir savaşından büyük savaş olarak nefisle olan cihadı göstermişti. Bunları imanlı ülkücü genç kardeşlerimi teskin etmek için değil, gerçek oldukları için söylüyorum. Zaten sözüm hem size hem PKK sempatizanı zavallılara. Hálâ kulanıldıklarını hem de dinsizlerce kullanıldıklarını anlayamadılar.
Ülkücüler.. Başınız sağolsun. Allah sabr-ı cemil ihsan eylesin. Fırat’ın fotoğrafları gazetelerde, internet sitelerinde yayınlandı. Arslan gibi bir Müslüman evlâdı babayiğit delikanlıymış. Yazık oldu, geleceğin teminatı bir tarih alimine, yazık oldu istikbâlin hamiyyetli münevverine. Hain eller bin kere kırılsın, Allah belâsını versin soysuzların. Bu ülkeye kim ne fenalık etmek istiyorsa Allah tuzaklarını başlarında patlatsın.
Çözüm Süreci iyi de…
İstihbarat salt haber almak değil. İstihbarat akılların çarpışması ve bir nevi büyük bir satranç maçı. Alman Stratejisti Carl von Clausewıtz “Savaş siyasetin başka araçlarla (silahlarla) devamıdır...” diyordu. Savaşın binbir şekli var. Konvansiyonel (klasik) silahlarla yapılanı, nükleer olanı var. Soğuk (propagandalar) savaşı var, silahlı sıcak savaş var.
İstihbarat, diplomasi ve siyaset önemli savaş alanları. Savaş kazanmanın ise her devirde geçerli altın kuralları var. Daha önce haber almak, üstün bir savaş gücüne sahip olmak, savaşma azmi ve yeteneği, üstün bir strateji ve kumanda kadrosu bunların bazılarıdır. Fakat bunların hepsinin üzerinde gelen sabırdır..
Terörle mücadele de bir çeşit savaş. Bu savaşta pek başarılı olamadık. Çünkü rakibin hamlelerini tahmin edemiyorduk. Sağ gösterip sol vuruyorlardı. Bin türlü destekleri, akıl verenleri vardı ve en önemlisi devletin küstürüp kendine düşman ettiği kürt halkını kullanıyorlardı. PKK militanlarının hem bölgeye daha hâkim insanlar olması, hem tek işlerinin terörde eğitilmek oluşu, örgütün üç dört devletten istihbarat, para ve silah alıyor olması işimizi çok zorlaştırmıştı.
Ak Parti iktidarı dağa çıkarılan masum Kürt gençlerini kazanmak istedi. Devletin kürt halkına olan küskünlüğünü gidermek için kolları sıvadı. Bu hedefte düşman devletlere rağmen hayli başarılı da olundu. İşte «çözüm süreci» denilen hadise buydu. Fakat işin suyu çıktı. Devlet sinema sanatçısından «akil adam» tedarik ederken o bölgenin gerçek kanaat önderlerini ihmal etti.
Kürtler bunca istismara rağmen dinlerine bağlı insanlardır. Bölgede tarikatlar resmen faaliyet yapmadıkça, devlet bu tarikatların şeyhleriyle samimi bağlar kurmadıkça kalıcı bir çözüm süreci olmaz.
Çözüm her sahada olduğu gibi bu alanda da yine dinden geçiyor yani.. Din istismarı yapılmadan kürt şeyhleri ile kontak kurulmalı ve bölge halkının devletin yanında olması sağlanmalıdır. Bin tane Kadir İnanır’ın, bin tane Hülya Koçyiğit’in yapacağını bir generalin yanında on subay ile Diyarbakır Ulu Camide saf tutup namaz kılması tek başına yapar.
Nereden mi biliyorum? Bizzat yaşadım ordan. Aynı Ulu Camiye daha üsteğmen rütbesinde üniformalı gittiğim bir Cuma namazı çıkışında evliya muamelesi görmüş, «TekabbelAllah» (Allah kabul etsin) dediğim kerli ferli biri ise, ağlayarak boynuma sarılmış, kürtçe «Hudayı razıbe» (türkçesi: Allah razı olsun) demişti.
Hakiki çözüm süreci, dine dönüş sürecidir. Muhterem başbakanımıza ve tüm rical-i devlete arz ediyorum. Akil adam değilim ama siz yine de söylediklerime itimad edin.