Köşe yazarda yavşak var…
Hemen terbiyesizce yorumlamasın kimse. «Yavşaklık var» demedim. «Yavşak» var dedim. Yavşak bir küçük hayvan, yavşaklık ise ib…lik gibi bir hakaret..
Kelimenin ortasını nokta nokta yazdım ya şimdi birilerinin aklına yine başka şeyler gelecek.. İblislik (şeytanlık) diyoruz, yine o düşündüğünüz kötü kelime değil..
Muhterem okurlarım, «Yavşak», asalak bir hayvan olan bitin yavrusuna denir. Diğer adı da «sirke»dir. İlkokul öğrencisi evlâdı olan ebeveynler iyi bilir.. Veliler çocuklarının saçlarını tek tek açar, aralarını kontrol ederler. Okulda da öğretmenler zaman zaman sirke kontrolü yapar, görürlerse öğrenci velisi ile konuşur, ilaçlı banyo yaptırıp bundan çocuğun kurtulmasını sağlar, diğer öğrencilere sirayetine mani olurlar.
Şimdi «yavşak» kelimesini alıp ortasından ikiye bölelim, sonra bir çıkaralım.. Ne kaldı? «Ya» kaldı değil mi? «Yazar» kelimesini de böyle hece hece ayırın. Ne çıktı? «Ya» ve «zar» öyle mi? «Ya» yazarda da «Yavşak»ta da olduğuna göre?
Yazar’da yavşak var tezimiz doğrulanmış demektir. (Not: Lütfen bu formülü sayın Bahçeli’ye duyurmayınız, kalkıp «başbakan» için, «Cumhurbaşkanı» için, hattâ «Ak Parti» için tatbik eder, onlar da “kim verdi bu aklı?” diyip araştırırlar başım belâya girer..)
“Yavşak büyüdü bit oldu, enik büyüdü it oldu..” diye de bir atasözümüz var. Hani aklıma geldi de söyledim şimdi başka mánâlara çekmeyiniz. Ne münasebat efendim, ben “köşe yazarıydı büyüdü köşe yazar oldu” mu dedim?
Ve... Bu girizgah ile aşağıda yazdıklarım arasında hiç ama hiçbir bağlantı yoktur. Yazdıklarımın gerçek kişilerle de bir alâkası yoktur, tamamen hayal ürünüdür..
B.C isimli bir köşe yazarı yazmış:
«İmam uçtu uçak düştü» demiş. Biliyorsunuz bizim maişet mesleğimiz de bir zamanlar pilotluk idi. Dikkatimizi mucip oluverdi konu. Pek okumam bu tür laubali, imam düşmanı yazarları ama serde meslek aşkı var…
Okurken hatalarını da hemen gördüm tabi. “Düzelt o zaman…” Demesi kolay. Düzeltmem için aynı yazıyı baştan yazmam gerekiyor. Neyse hatrınız için onu da yapayım, yeter ki siz muhterem okurlarım kırılmayın, gücenmeyin..
Demiş ki, “Biliyorsunuz; ilk Türk savaş uçağının pilot koltuğuna çıkıp oturdu…” Bir kere o savaş uçağı değil bir savaş helikopteridir. Uçan her cisme uçak denilmez. Tıpkı tayyare denilmediği gibi… Öyle olsaydı balonlar da uçak sayılırdı.
“Pilot montu giydi… Pilot gözlüğü taktı, kaskı geçirdi kafasına… Resimler çekilirken arada bir eğilip baktı düğmelere falan, kaç ileri bir geri?..” Giyemez mi? Alt tarafı bir mont, çok istiyorsan git o filoya sana da giydirirler. Korkma “montu, kaskı giydirirler” dedim. “Arada eğilip bakmış kaç ileri bir geri…” Ne ayıp, koskoca başbakanla istihza ediyor terbiyesiz. O ileri, sen geri.. Tuhaflık bunun neresinde bay B.C?
“Arkasına ikinci pilotu da oturttular…Uçağın henüz motoru yok ama, Allah muhafaza yine de uçarsa, indiremez çünkü…” Bak B.C madem öyle git sen indir, indirmede bu kadar mahirsen indirebilirsin, değilsen bu kadar havalanmazsın..
«Baş parmağını havaya kaldırarak “uçuyorum” işareti yaptı…» diyorsun. O işareti de bilmiyorsun. O «uçuyorum» değil, «motor çalıştırma» işaretidir. Pilot motor çalıştırmadan önce kokpitini kontrol listesine (check list) göre denetle, hazır olunca da uçak makinistine o işareti yapar. Yer ekibinin de hazırlıkları bitmişse motor çalıştırılır. Şimdi bütün tayyareci astsubay arkadaşlarım seninle ne t… geçmişlerdir kimbilir…
İşin gücün viy viy, kendince takılıyorsun bunu anladık da sayın B nokta C, yazdıklarının akıl ve izanla zerre kadar bağlantısı olmadığını sen de biliyorsun.. Latife latif gerek, biraz da zeka eseri olmalı öyle değil mi?
“Dün: İki savaş uçağımız düştü…Bunlar RF-4E Fantom tipi uçaklardı…” Bak bu doğru. Çizmeyi aşmasaydın diğer cahilliklerinden bahsetmeyecektim. Onlar «RF» yani keşif uçağı, fakat o iki keşif - savaş uçağının düşmesinin sebebi o dediğin değil. “Amerika bu uçakları Vietnam’da kullanmıştı.. Uçaklar iyi kalkıyorlardı ama inemiyorlardı… Bu yüzden çoğu düştü ve Amerikalı askerler F-4 uçaklarının adını “Uçan tabut” koydular..” diyorsun.. Ayol içim kalktı, bu kadar cahillik ancak tahsil ile mümkün…
Amerikalıların da bizim de «Uçan Tabut» dediğimiz uçaklar F4’ler (phantom=hayalet) değil, F104’lerdi. Bu uçaklar roket olarak tasarlanmış, sonra uçağa dönüştürülmüş derlerdi.. Kanatları çok küçük olduğu için motoru durduğunda süzülüp inemiyorlardı. Bu yüzden de pilotu kendini jettison ederek yani sandelyesini fırlatarak paraşütle kurtulabilirse ne alâ, yoksa ölürdü. İşte «Uçan Tabut»un doğru hikâyesi budur.
Muhterem okurlarım, benden bu kadar. Dedim ya içim kalktı. Lütfen bana eski bir pilotum diye bunları tahlil ettirmeyiniz.. (Kim söyledi ki, kendin kaşınmışsın..) İyi de telepati diye bir şey de var değil mi?..
Son söz: ABD bu uçakları artık uçurmuyor doğru. Çünkü adam yeni uçaklar yapıyor. B.C’nin ve kankalarının kutsadığı İkinci Ulu Paşa, ezanımızla, dinimizle, uğraşmak, kadınlarımızı çıplaklaştırmak, erkeklerimizi deyyusluğa alıştırmak, ABD’ye «endişe buyurmayınız, hemen tayyare fabrikasını kapatıyoruz” demek yerine Birinci Ulu Paşa’nın İkinci Cihan Harbinden hemen önce (1940’ların başında) Nuri Demirağ’a verdiği izinle yaptığımız, kullandığımız, hattâ sattığımız uçakları geliştirmeye gayret etseydi bugün bizim de hem savaş hem havayolu uçak fabrikalarımız olurdu.
O uçakların isimlerini de RF değil KA-1, KA-2, KA-3 falan koyardık. (RF’in açılımı: R harfi İngilizce’de ‘reconnaissance yani keşif, F harfiyse ‘fighter’ yani avcı demek.)
Müslümanlar Keşif – Avcı, siz de «Kemal Atatürk» derdiniz «KA» kısaltması için.. Sivil havacılıkta da meselâ Airbus yerine «Tayyare-i Azâm» ya da «Uçan otobüs», Boeing yerine «Recep Tayyip Erdogan» uçak firmamız olurdu. Latife yaptım yahu kızmayın. Adını «İsmet İnönü Tayyare Fabrikası» koysanız yine itiraz etmezdik.
Yeter ki uçak fabrikalarımız olsun, kendi uçağımızla uçalım, dünyaya uçak satalım… Muhterem okurlarım, sürç-i lisan etti isek affola. Cumanız mübarek olsun.