Irak’taki Dengeler ve Korkulanlar!...
Irak, içine sürüklenmiş olduğu iç hesaplaşmalar nedeniyle, hâlihazırda ‘bölgeler koalisyonu’ görüntüsüne dönüştürülmüş bulunuyor. Öyle bir koalisyon ki, henüz başkaca çıkış yolu bulamamış olmalarından dolayı, hiç birinin diğerini kabullenemediği ‘mecburi yapışıklar’ topluluğundan müteşekkil bir yapı görünümünü arz ediyor. Birlikteler; ama yapılan dış müdahalelerin etkisiyle aslında, ulusaldan alt yerele varıncaya kadar farklı biçim ve düzeylerde birbirlerinden kopmaya/kurtulmaya çalışıyorlar/çabalıyorlar.
Hatta ayrışma fitne ya da hastalığı artık içinden çıkılamaz boyutlara ulaştığından, her bir ‘bölgeselleştirerek bağımsızlaştırma’ çaba ve çalışmalarının içerisinde de farklı gruplaşma eğilimlerinin yaşanmakta olduğu açık bir şekilde görülebiliyor. Irak’taki en olgun, bilinçli ve kaynaşmış kesimlerden biri gibi görünen Kürt gruplar arasında bile, her ne kadar bir taraftan Kuzey Irak’ta bir “Kürt Devleti” oluşumu için tüm imkânlarını seferber ediyor olsalar da, kendi hesabına kapı aralamak amacıyla daha alt düzeyde kenetlenerek kendi rüştlerini ispat edebilme arayışı söz konusudur.
Açıkçası, tüm diğer yerel güç ya da yapıları birlikte düşünecek olursak; aslında onlarca farklı yerel grubun kendi hesabına yapılanma arayışı içerisine girdiği çok karmaşık bir Irak’tan söz etmekte olduğumuz bariz bir biçimde anlaşılacaktır. Bir de bu grupların her birisine yeşil ışık yakarak onlardan en azami ölçüde faydalanan derin yapılar ile küresel güçleri hesaba katarsak, Irak’taki en küçük bir grubun bile niçin neredeyse bağımsız devlet kurabilme arayışına soyunacak derecede başına buyruk bir şekilde hareket ederek kardeş kanı akıtmaktan kaçınmamasının nedenlerini daha iyi anlayabiliriz.
Dolayısıyla, Irak’taki hemen her kesimde kafalar ciddi anlamda karışık ve hiçbir kesim önünü net bir biçimde görememektedir. Aslında, küresel bağlantılı derin güçlerin ortaya çıkardığı anlaşılan IŞİD bile artık önünü net bir biçimde görememenin etkisiyle kafa karışıklığından kurtulamamaktadır. Zaten bundan dolayıdır ki, IŞİD dâhil, Irak’ta öne çıkan neredeyse her bir grubun kendi içlerindeki değerlendirmelerden, zannedildiğinin aksine, bir değil de ‘üç farklı hedef’ için mücadele ettikleri anlaşılmaktadır: Irak’ın bütünlüğü, o olmazsa üst aidiyet bağı içerisinde bulunduğu grubun bağımsızlığı, bu arada fırsat düşerse daha sıkı bir şekilde bağlı olduğu alt aidiyet grubunun bağımsızlığı…
Dolayısıyla her ne kadar Irak’taki her bir birey, kendisini ait hissettiği geniş grubunun özgün hesap, hedef ve dar çıkarlarına hizmet için sürdürülen yoğun çabalara gönüllü destek veriyor görünse de, durumlara göre kendisini daha üst ve daha alt yapılara adamaktan da kaçınmayacağını hissettirmektedir. Zaten, zaman zaman dünya kamuoyunun gündemine oturan bazı somut gelişmeler, Irak’taki her bir bireyin, ayrıca Irak’ın bütünlüğü ile kendilerinin daha alt ve sıkı bağlarla bağlı oldukları kendi küçük gruplarının menfaatleri için de bir şeyler yapabilme arzusu taşıdıklarını gözler önüne sermektedir.
İşte bu durum, hem Irak’taki toparlanmanın, hem de ‘bölünme olacaksa da barış içerisinde olsun’ anlayışının önündeki en büyük engellerden biridir. Çünkü her tarafa kaymaya meyilli, çaresizlik içerisinde çırpınırken bir tutam destek için her şeyini feda etmeye ayarlı bu insanların/kalabalıkların desteğine koşabilecek bir ‘beşeri kerim el’ olmadığından, şer odakların kullanımına hazır milyonlarca başı/iradeyi kontrol etmenin imkân ve ihtimali bulunmamaktadır.
Gerçekte ortada duran önemli bir fırsat var, ama bunu değerlendirmeye kimsenin inanç ve güveni kalmadı. Halbuki, özellikle bölünmeye doğru evirilmekte olduğu görülen ya da en azından düşünülen Irak’taki Sünni, Şii, Hıristiyan, Ezidi, Şebek, Türk, Kürt, Arap, Fars ve diğer tüm kesimlerin kafalarının ve gönüllerinin bir yerlerinde, sınırlı düzeylerde de olsa, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması arzusu ve hatta bu yöndeki eğilimlere destek verme isteği bulunmaktadır. Fakat ‘üst akıl’ ile ‘derin güçler’ neyi öngörmüşlerse, kendi derdine düşmüş durumdaki her bir Iraklı da aynı yöne yelken açmayı mecburi çıkış ve kurtuluş kapısı görmeye mahkûm olmuş durumdadır.
Bunun neticesinde, zaman ilerledikçe Irak’taki farklı grup ya da kesimler arasındaki bağlar daha da zayıflamakta ve cepheleşmelerin etkisi ya da keskinliği ise içinden çıkılamaz boyutlara doğru ilerlemektedir. Aslında, eğer şu an itibariyle Irak’ın içerisine sürüklenmiş olduğu bu bataklığın kurutulmasına yönelik iyi niyetli bir ‘güçlü irade’ devreye girdirilebilmiş olsa, kesinlikle Irak’ın ve dolayısıyla da İslam dünyasının tabi tutulmaya çalışıldığı ‘ufalayarak kent devletçiklerine ayrıştırma politikası’ çok kısa vadede yenilgiye uğratılacaktır.
Tabii ki, böylesine bir iradeyi ortaya koyabilecek tek güç ‘İslam İşbirliği Örgütü’ olmakla beraber; bu örgüte üye çok sayıda ülke yöneticilerinin, küresel güç odakları tarafından sağlanmış bulunan destekle o konumlarını kazanmış olmaları nedeniyle, İslam İşbirliği Örgütü, bu gibi olaylar karşısında tamamen çaresiz bir görüntüye bürünmektedir. Aynı durum Arap Birliği, Afrika Birliği ve bir ölçüde de Türk Konseyi (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi) gibi örgütler açısından da söz konusu olduğundan, Irak’taki ufalanmanın tüm İslâm ülkelerine yayılacağı korkusu hiç de hafife alınmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.