Gazetecilik zor zanaat...
Baransu ve meşhur bavulunu bilmeyen yoktur...
Lâkin.. Bavulun içindekiler pek bilinmez...
Baransu suçlu mudur, mâsum mudur? Orası da tam olarak bilinmez..
Ama tartışılır... Dahası.. Birileri çıkar sorar:
Baransu gazetecilik mi yapmıştır, yoksa ajanlık mı?
Hadi cevap ver... Dedik ya zor zanaat..
Baransu TSK’nın kozmik bilgilerini hile ile, şaibeli bir şekilde çalmış mıdır, yoksa ona TSK’dan bir köstebek mi vermiştir o bavullar dolusu evrakları..
Savcı ifadesini aldı. Baransu tam 17 sayfada serencamını anlattı...
Ama yetmedi.. Baransu tutuklandı...
Şeriatın kestiği parmak acımaz diyeceğim ama ortada şeriat falan yok.. Ahval ve şerait var sadece.. Yani durum ve şartlar...
Baransu durum ve şartlar gereği tutuklanmışa benziyor..
Bu bendenizin kanaati, ne hukukçuları ne devleti bağlar. İfade hürriyetimi kullanarak kanaatimi izhar ediyorum hepsi bu..
Ve ilâve ediyorum: Gazetecilik zor zanaat vesselam..
Yukarı tükürsen devlet, aşağı tükürsen illegal örgütler. Her hál ü kârda başın belâda..
* * *
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
− Hocam, cenazenin önünde mi yürümek sevap, arkasında olmak mı?
Hoca fazla düşünmeden vermiş cevabı...
− Neresinde yürürsen yürü yahu, yeterki şu tahtanın içinde olma...
Mehmet Can Güneş isimli okurum bir e-posta yazarak sormuş...
“Hocam, çocuğumuzu askerî okula vermede tereddüt içindeyiz, askerî okullardaki malûm durumlar yüzünden gençler askerî okulları tercih etmiyorlar, siz ne dersiniz?”
Cevap veriyorum: Çocuğunuzu İslâm ahlâk ve faziletlerine sahip biri yapın da ister subay, ister öğretmen isterse başka bir meslekte olsun.. Yeter ki dinsiz imansız, şerefsiz ve cibilliyetsiz taife içinde olmasınlar..
Nasreddin Hoca cevabı: Hangi meslek olursa olsun, yeter ki gazeteci olmasın...
Mehmet Şevket Eygi cevabı: Üstad hep Suriye örneğini verir. Emekli bir subay olarak tesbitlerine iştirak ediyor, fevkalâde haklı buluyorum.. Çocuklarınızı ya öğretmen ya subay yapın diyorum. Suriye’deki ehl-i sünnet müslümanları çocuklarını subay yapmadıkları için Esed zulmüne mâruz kaldılar. Keza Mısır Müslümanları...
Türkiye Müslümanlarını ilâve etmeye gerek yok, zaten biliyorsunuz. Yaşı 20’ye bile varmamış gençler dahi bir darbe gördü.. En azından post-modern darbeyi gördüler.
Karacı, havacı, denizci (bahriyeli) fark etmez. Müslüman çocukları subay olsunlar.. Öyle ki, istikbâlde yeni anti İslâm darbelerle çevik birileriyle karşılaşmayalım...
Fakat Müslüman çocuklarına bakıyorum yaşayan ölüler gibiler. İçim kararıyor.. Ne sosyal hayatları var, ne okullarına özen gösteriyorlar, ne de Müslüman çocuğu olmanın güzellikleri var yüzlerinde.. Ötekilerden farkları öyle az ki...
«Süslümanlar» (altı kaval üstü şişane tesettürlü fingirdek gençkız tipleri) malûm..
Müslüman delikanlılar aynı.. Onların da süslüman kızlar gibi ellerinde akıllıyı akılsız yapan telefonlar, ne dâva şuuru taşıyorlar ne istikbâl için bir endişe...
Facebook ülkesinin mahbusları... Instegram, twitter derken bütün zamanları doluyor.. Boş işlerle yaşlar ilerliyor, internet bilgisayar zombileri olarak ömür tüketiyorlar..
Bunlar nasıl âile kuracak, nasıl ev idare edecek, nasıl ülke idare edecekler?
Askerî okulda (Hava Harp Okulu) okurken haftasonu Üsküdardaki evimize evci olarak gelirdim. Gelirdim ama nasıl gelirdim?
Yeşilyurt’ta bir gazete alır banliyö trenine binerdim. O gazete Sirkeci’ye kadar biterdi. Sonra Eminönü’de iki dergi alırdım (bizimkilerin Yeniden Millî Mücadele ve Pınar isimli dergileri vardı) onları da vapurda Üsküdar’a geçene kadar hatmederdim..
Üsküdar’dan bindiğim dolmuşun şoförüne istese de istemese de öğrendiklerimden bir pasaj geçerdim.. O zamanlar insanlar daha kibardı, ses çıkarmadan dinlerlerdi..
Ve nihayet eve gelir, daha üniformamı sivil kıyafetlerle değiştirirken başlardım anne ve babama anlatmaya... Benim bir dâvam vardı. Halen de var. Şükürler olsun.
* * *
Bir F4 daha düştü...
Yine F4 uçağı.. Bu kez atış sahasında düşmüş.. Bu bilgi doğru ise atış için daldıktan sonra çıkamamış olmalılar.. Kumanda arızası olabilir. Vahdet gazetesinden aradı arkadaşlar bildiklerimi, tecrübelerimi ve muhtemel kaza sebeplerini anlattım. Bugünkü gazeteyi alır okursunuz. Pilotlarımıza Allah gani rahmet eylesin, yazık oldu.
Çocukların ikisi de kurmay... İki genç fidan yüzbaşı... İster uçakların eskiliği, isterse kendi eğitim eksiklerinin sonucu olsun büyük bir felâket.
Dünyada da Türkiye’de de pilot yetiştirmek hem çok zor, hem de çok külfetlidir. Bir pilotun devletimize maliyeti bir fabrika fiyatından fazla.. Hele bir de kurmay ise, büyük kayıptır. Kaldı ki, insan olarak, bir canımız olarak zaten baha biçilemezdirler.
Ateş düştüğü yeri yakar. Elbette ki, en ziyade ana babalarının yüreğine ateş düştü. Fakat millet olarak da fevkalâde üzgünüz. Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Akın Öztürk ile şehidlerimizin filosu olan 112. Filoda birlikte F4E uçaklarında uçmuştuk.
Kendilerine tavsiyede bulunmak haddim değil, lâkin Allah aşkına milletin beklediği açıklamaları bir an önce yapsınlar. İsrail? Uçakların eskiliği? Tamamen duygusal nedenlerle sivil havacılığa kaçışlar yüzünden tecrübeli pilotların sebebiyet verdiği eğitim zaafiyeti? Bütün bu konularda millet izahat bekliyor. Hürmetle arz ederim. 6 Mart 2015