Bu ne Selimiye.. bu ne halt yemiye..
Biz bu ülkeyi Allah için seviyoruz. Bu ülke Allah yolunda şehidlik mertebesine ulaşan ecdadımızın kanlarıyla bize vatan oldu. İsrail gibi altın vererek sersem Filistin araplarından satın almadık bu toprakları..
Bu yüzden bu vatan bize canımızdan mukaddestir. Uğrunda seve seve ölürüz.
Sönmeden üstünde tüten en son ocak... bir karış toprağımızı kimseye vermeyiz. «Vermeyiz» derken, yanlış anlaşılma olmasın, eksik de kalmasın... Biz bu vatanı işgalci gâvurlara da vermeyiz, içimizdeki gâvurların tahakkümüne de..
Muhterem okurlarım, onlar bu vatanı çok seviyorlarmış... Pekâlâ nasıl seviyorlar?
Efendim, onların sevgisi «tamamen duygusal»dır.. Artık bilmeyen kalmadı ama yine de hülasa edeyim.. Meşhur Cem Yılmaz'ın lisanımıza katkısıdır bu tâbir. Başparmağı ile işaret parmağını bir birine sürterek «tamamen duygusal...» demiş, o günden sonra «tamamen maddiyat, menfaat ve parasal ilişkiler» anlamında, bazıları için cuk oturan bir tâbir olmuştu bu söz...
Evet bu başörtülüye «katiller» diye bağıranların, bu «GATA'yı kara çarşaflılar bastı» diyen cadalozların, bu lisede namaz kılanlara fena halde gıcık kapanların, bu şeriat için «kahrolsun» diyenlerin vatan sevgisi «tamamen duygusal»dır.
Onlar bu ülkeyi bir çiftçinin çiftliğine olan tutkusu, sevgisi tarzında severler. Zaten biz Müslümanlar da onlar için sağılacak inek konumunda kalmalıyız. Kalkıp çiftliğin idaresini ele aldığımızda kıçları yanmış gibi bas bas bağırmaya başlarlar..
Cumhuriyetin ilk yıllarında ulu önder, büyük Paşa Ankara tren istasyonu binasında halefi olacak diğer büyük paşayla sohbet ederken diyor ki: "Bu ülke [bu çiftlik....REB] dini ve namusu olanlarla kalkınamaz.. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar!.. Fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için, önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi [CHP'yi.. ..REB], bunu kabul edenlerle [dinsiz ve namussuzlarla ....REB], kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur.. [çiftlik daha çok kâr eder.....REB] "
Muhterem okurlarım, bunların en merdi, şu yukarıdaki sözleri söyleyen ulu önderleri idi. Hiç kıvırtmasınlar... Gerçek tamamen böyledir. O yüzden aynı soy ve meşrepten olan şu sözde çağdaş kesimin yaygaralarına aslında pek kulak asmamak lazım. Fakat biz sustukça onlar gemi azıya alıyor, zeytinyağı misâli üste çıkıyorlar.
Şunlara bak... Biz onlardan şikayetçi olmak gerekirken onlar bizden şikayetçiler.. Gel de şaire Tûtî hanımı rahmetle anma.. Ne güzel söylemiş...
Bağteten olmuş iken tûtî gurâba hemnişîn
Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundadır..
Rezil kıyafetlerle çirkin çirkin dolaşanlar onlar. Her türlü muayyebat onlarda. Yolda yürürken, toplu taşıma vasıtalarında biz medenî insanları rahatsız eden bedeviler onlar.. Kendi ilkel, çıplak hallerine, sokaklarda bile öpüşmelerine, inadına inadına yaptıkları tüm rezil eylemlerine rağmen biz susuyor, onların seviyesine inmiyoruz. Buna rağmen şikayet eden onlar..
Vallaha kusura bakmasınlar... Artık patlama noktasına geldik... Ben bu kargaları kovarım arkadaş... Nasıl mı? Elbette gücümün yettiği kadar...
Hani istiklâl marşı şairimiz diyordu ya..
«Biri ecdadıma saldırdımı, hattâ boğarım! ...
− Boğamazsın ki!
− Hiç olmazsa yanımdan kovarım.»
Biri dinime, tesettürüme, ecdadıma, yazıma (Osmanlıca - Kur’ân hafleriyle öztürkçe bin yıllık yazımız..), namusuma, iffetime, tüm değer yargılarıma.. ilh. Saldırdı mıydı onu, hattâ boğarım. Boğamazsın ki!.. Hiç olmazsa haddini bildirir yanımdan kovarım.
Ar damarı çatlamış bunların... Sokakları açık kerhane yapacaklar biz susacağız.. Şu Edirne'deki rezile bakın... Çırılçıplak ucube bir heykel dikecekmiş şehrin ortasına... Üstelik bu çıplak yosma heykeli başındaki örtüyü çıkarıp atan bir karıyı sembolize ediyormuş. (Nasıl oluyorsa, önce donuna kadar soyunmuş en son başörtüsünü çıkarmış...)
Behey nádân, Müslüman yahut gayri müslim turistler Edirne'ye gelip bir Selimiye'ye bakacak, bir senin şu rezil heykeline ve ne diyecekler?
"Oh my god... (aman tanrım..) bütün dünyayı geziyoruz bu kadar salak bir şey görmedik, bu ne Selimiye.. bu ne halt yemiye.."
9 Mart 2015