Utanmak mı?
Utanma denilen duygu nedir? Niçin utanılır? Utanan veya utanma duygusuna sahip olan bir insan ile bu duyguya sahip olmayan insan arasında ne gibi farklar vardır? Başkalarından mı yoksa kendi kendimizden mi utanırız? Başkalarının olmadığı yerde utanma duygusu ortaya çıkmaz mı? Bu tür soruları daha da çoğaltabiliriz.
Toplum olarak utanma duygumuzu önemli ölçüde yitirdiğimizi, başkaları tarafından görülmüş olmanın, başkalarının bakışına maruz kalmanın ne demek olduğunu unutmuş olduğumuzu düşünmeden edemiyorum.
Bu, başkalarını unutmuş olmak, başkalarının varlığının bizim için pek de bir önemi olmadığını düşünmüş olmaktan kaynaklanıyor sanki. Bir bakıma başkalarını, nitelikli varoluş sahibi birer şahıs olarak değil, sadece birer nicelik varlığı olarak düşünmüş olmaktan kaynaklanıyor sanki.
Kendisinden utanılacak kimsenin olmamasını düşünmek, zamanla, utanma gerektiren bütün durumların meşruiyet kazanmasına neden olmaya başlar. Başkaları, değersiz olarak düşünüldüğünde, değersiz olanların bakışları altında kişi, değer kaybına uğrayabileceğini düşünmemeye başlar. Oysa insan, aynaya baktığında yabancı bir yüzle karşılaştığında da utanmalıdır.
Utanma, bizim kendimizi sorguya çekmemize, kendi kendimizle muhasebe yapmamıza, düşüncemizin kendi üzerimize dönmesine neden olur. Bir bakıma utanma, içinde bulunduğumuz o durumdaki varlığımızın kendimiz tarafından farkına varılmasının nedenlerinden biridir. Utanma duygusunun kaybı, bizi kendimizden uzaklaştırır, kendi varlığımızın sefaletlerini görmemizi engeller ve her zaman için kendimizi hatasız, kusursuz bir varlık olarak düşünmemize ve bu suretle de sürekli utanılacak fiiller yapmamıza neden olur. Kızarması gerektiği halde yüzümüz kızarmaz olur.
Utanma, doğrudan doğruya insanın ahlaki varlık yapısıyla ilgilidir ve edep, hayâ, ar gibi kavramlarla doğrudan bağlantılıdır. Ayıp kavramından uzaklaşmak ile birlikte de yok olan utanma, yok olduğu andan itibaren edep, hayâ, ar, ayıp gibi duyguların da insanlar için artık bir anlam ifade etmediğini gösterir.
Bir insan, kendi gayri meşru amaçları için başkalarını ve hatta en değerli varlıkları olan çocuklarını bile kullanmaktan, tanıdığı tanımadığı insanları rahatsız etmekten ve o insanların dünyasına zarar vermekten, insanları kandırmaktan, yalan söylemekten, yüzsüzlük yapmaktan, hiç hakkı olmadığı halde başkaları üzerinde hak iddia etmekten, amacı için her yolu denemekten, bazen tilki bazen de aslan olmayı hüner saymaktan çekinmiyorsa, olduğundan başka türlü olmayı başkaları nezdinde kabul edilmek için çıkar yol olarak benimsiyorsa utanma ve utanma ile ilgili diğer bütün duygularında zafiyet var demektir.
Utanma duygusunu zedeleyen ve vak’a-yı adiyeden sınıfına dâhil olan o kadar çok olay ve insanla karşılaşır olduk ki, bu olaylara neden olanların da sıradan insanlar olmadığını, hatta idealleştirilmiş kişiler olduklarını da düşündüğümüzde, içine düştüğümüz durumu daha iyi anlayabiliyoruz. Haberleri, yarışma programlarını, küfürlü kavgalı meclis oturumlarını seyrede seyrede anormalliklerin normalleştiği bir toplum yapısının oluşması kadar doğal bir şey de olamaz. Pişkinlik, insanların karakteri haline geldiğinde artık yapılabilecek pek bir şey kalmamış demektir.
Asıl utanma, insanın kendi şuurunun kendisinden uzaklaştığı kabul edilemez bir durum esnasında, başkalarının bakışı altında kendi gözünde kendi değerinin düşmesi ve kendisini adeta bir nesne varlığı haline dönüşen, özgürlüğünü ve şahsiliğini kaybetmiş bir varlık olarak hissetmesi durumunda ortaya çıkar.
Bunun ne kadar farkındayız acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.