Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıl Dönümü
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! Hayásızcasına,
Maske yırtılmasa hálâ bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.
(........)
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin..
O askerî tarihe geçen müthiş savaşı, Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitleri’ne ithaf ettiği (küçük bir bölüm alıntıladığımız) bu şiirinden daha güzel kimse anlatamadı.. O Allah’a hakkıyla iman etmiş, o vatanını namusu bilen; ezan, Kur'ân, bayrak için can veren; isimleri fahr-i kâinat Resûl-i kibriya efendimiz (s.a.v)’in isminden mülhem «mehmedçik»leri Akif’ten güzel tasvir edebilen bir şair yoktur.
Çanakkale, tarihin ender kaydettiği şiddetteki savaşıyla, oluk oluk akan müslüman milletimizin kanı ile, azim ve tevekkülün yüksek bir iman potasında erimiş şekliyle tam bir destandır. İslâm ıstılahındaki «sabır» gerçek mánâsını bu savaşta buluyor. Bu destan İslâm’a şaşı bakan, İslâm deyince yerinden hoplayanlarca anlaşılamaz..
Çanakkale Destanı’nın 100. yıldönümünü kutlarken hálâ cılız ve fakat rezil birtakım sesler çıkabiliyor!.. Gerçek İslâm ruhuyla, müthiş bir azim ve kararlılıkla kazanılmış mübarek bir zaferi süflileştirmek isteyen hainlerin pis kokusu duyuluyor. Şehidlerin ölmediğini kabul etmiyorlar diyelim, insan kendi tarihine böyle çamur atar mı? Bunlar atar!.. Zira bunların kimlikleri bile şaibelidir. Çoğu iki, hattâ üç kimliğe sahipler..
Çanakkale bir semboldür. Sadece Türk tarihinin değil, İslâm tarihinin de «Bedir» gibi sembol savaşlarından biridir. Askerî tarihe (dünya çapında) Preveze Deniz Zaferi gibi damgasını vurmuş harplerdendir. Askerî Akademilerde ders olarak okutulan nadir savaşlardan biridir.. Stratejisi, taktikleri ama en önemlisi bir askerin nasıl bu kadar sabırla savaştığı, bu savaşların zafer sırrı (gizemi) olarak anlatılır..
Çanakkale’ye en küçük bir çamur dahi atılamaz. Ancak tarih ibret alınırsa tekerrür etmez gerçeğinden yola çıkılarak bazı ibretamiz yönleri masaya yatırılabilir.
Meselâ Çanakkale bir yönüyle zafer, diğer yönüyle hezimettir! Mehmetçikler (şanlı ordumuz ve milletimiz) adına en büyük bir zafer, ordumuzu Alman komutanların komutasına verenler içinse tam bir hezimettir! 250 bin şehidin vebáliyle öldüler onlar.
* * *
Çanakkale şavaşını 18 Mart’ta anmak adet olmuş. Oysa o bir sene boyunca süren bir şiddetli savaştı... I. Dünya Savaşının 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan «deniz ve kara muharebeleri» nin tamamı «Çanakkale Savaşı»dır. Şavaş sırasında bir Ramazan geçmiş ve bütün ordu, ağır yaralılar ve hastalar hariç oruçlarını dahi eksiksiz tutmuşlardır.. Ah o iman, o sabır ancak sahabede ve Allah’ın evliya kullarında olur.
Bazıları «18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi» diyorlar. Emekli bir asker olarak Çanakkale Harbini Deniz ve Kara diye ayırmamak gerekir diye düşünüyorum. Çanakkale, deniz yoluyla gelen düşmanın hezimete uğratılmasıydı ama büyük zaiyat (biz ve onlar açısından) kara muharebelerinde ve düşman donanmasının sahilleri bombardıman etmesiyle yine kara üzerinde olmuştur.
İtilaf Devletleri; Osmanlı Devleti'nin başkenti konumundaki İstanbul'u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla kendi kontrollerindeki bir ticaret yolu açmak ve sair nedenlerle gelmişlerdi... Savaş sonucunda her iki taraf da çok ağır kayıplar vermiş, fakat Çanakkale geçilememişti. Düşman gerisin geri defolup gitti.
Her 18 Mart’ta millet ve devletimiz «Çanakkale şehid ve gazilerini» rahmetle anar. Millet olarak anma günlerinde hüzünlenir ve bu cennet vatanı borçlu olduğumuz Çanakkale arslanlarının ruhlarına -tüm şehidlerimizle birlikte- Fatiha’lar, Yasin’ler göndeririz.. Çanakkale, insanlık tarihinin en ibretamiz ve en dehşetli savaşlarından biridir. Türkiye’yi işgal etmek için deniz yoluyla gelen emperyalist düşman kuvvetlerinin her türlü insanlık dışı ve savaş kurallarına uymayan davranışlarına karşılık, Türkler bu savaşta da merhamet ve asaletlerini fazlasıyla göstermişlerdi.
Müslüman türk askeri, düşmanlarının bile yaralılarını tedavi etmiş, cephedeki savaş dışında en ufak bir merhametsizlik, bir gaddarlık, bir kindarlık sergilememiştir... Bazıları yine dudak bükecek ama bu asil ahlâk, düşman ordusundan hayli kişinin İslâm ile şereflenmesine yani hidayetine bile sebep olmuştu... Çanakkale bir zaferdir... Mukayese kabul etmez düşman silah ve sayı üstünlüğüne karşı iman ve azmin, vatan sevgisi ve millet bütünlüğünün, aziz şehidlerimizin sabrının zaferidir.
Dinsizler kabul etmesinler, hakikat değişmez.. Çanakkale’de olağanüstü haller olmuştur. O savaşta Allah’u tealâ (c.c) ordumuza açıkça yardım etmiştir. (48’inci Sûre olan Fetih Sûresinin ilk âyetini -inna fetahna- hatırlayınız... “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih -bir zafer- ihsan ettik..”) Peygamberimizin ruhaniyeti orada bulunmuştur. Üçler, yediler, kırklar... Ricâlullah... Gayb erenleri Çanakkale’ye gelmişlerdir... Kur’ân şehidler için ölüler demememizi tembihler, onlar yaşıyorlar. Bunun delili Çanakkaledir. Kalbi temiz bir çok Müslüman kardeşimiz gözleriyle görmüştür, oralarda dolaşan, hattâ kimi zaman ziyaretçilerle konuşan ricâlullah vardır..
Beni her hatırladığımda ağlatan bir hadise var.. Şahidleri anlatmış. Bir yüzbaşı şehadet şerbetini içecek.. Bir yudum su veren olur mu diye arkadaşlarına bakarken bir de ne görsün? Elinde bir tas su, Resûlullah (s.a.v) yanıbaşında.. Suyu içip, “zahmet ettiniz efendim..” diyor ve gözlerini yumuyor. Bunu imansızlar anlayabilir mi? Muhal (imkânsız..)
* * *
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber...
90’lı yıllardı, Çanakkale’de, o şüheda ruhlarının dolaştığı mübarek beldede bir kendini bilmez, tarihini, dinini bilmez sözde ilim adamı ileri-geri değil, sadece geri geri konuşmuştu. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi Profesörlerindenmiş. Diyordu ki, “Çanakkale Zaferinin olağanüstülükler sayesinde kazanıldığını savlayarak (iddia ederek) savaşanları önemsizleştirmenin, canlarını feda eden Mehmetçiklerin anısına saygısızlık olarak görülmesi gerekir..”
Kendisi gibi imansız bir gazetede yazıyordu. “Çanakkale’de ordumuza Allah yardım etti” demek, şühedayı önemsizleştiriyor, aziz hatıralarına halel getiriyormuş...
O sıralarda Gündüz Gazetesi’nde yazdığım bir makalemde dedim ki, “Behey nádân!.. Bir savaşta olağanüstü haller, kerametler, ilahî yardımlar görülmesi, o savaşta devletimiz, vatanımız, milletimiz, mukaddesatımız için can veren şühedanın kıymetini hiç düşürür mü? Bilakis yükseltir..Zira o şüheda ki, insan takatinin fevkinde bir işi başarmıştır.. Allah onlara hem rütbelerin en büyüğünü, hem de kalplerindeki “canımız feda olsun da değmesin ma’bedimin göğsüne namahrem eli” niyazını müyesser kıldı.. Ve biz Allah’ın yardımını anlatırken kafamızdan da uydurmuyoruz. Yaşanmış olayları nakledenler sizin gibi asparagas haber üreten yalancılar değillerdi. Üstelik şahitlerin kimi de hristiyan (kendileriyle savaştığımız cephenin) insanıdır..”
Ayrıca sadece müslümanlar için değil, bütün insanlar için geçerli ilmî tesbitler vardır. Olağanüstü hallerde insan fıtratı olağanüstü başarılar gösterecek şekilde yaratılmış. İngilizlerin gururu olan Ocean zırhlısını batıran Seyit onbaşıya “Ya Allah” diyerek sırtayıp bir hamle ile namluya sürdüğü yaklaşık 200 okkalık yani 250 kiloluk (Okka, veya kıyye, 400 dirhemdir = 1280 gr.) top mermisinin bir benzerini harpten sonra yine yap dediklerinde yerinden oynatamaz. İlim adamına bunları ben mi öğreteyim?
* * *
Çanakkale bir yönüyle de hezimet.. Limon Von Sanders gibi Alman komutanların emir ve inisiyatifine teslim edilmiş Türk orduları korkunç bir askerî zaiyat verdi... Müttefikimizdiler ama neredeyse biz öldükçe seviniyorlardı. Tıpkı İngilizler Kudüs’ü işgal ettiklerinde sevindikleri gibi. “Siz İngiltere ile düşmansınız, onların zaferine neden seviniyorsunuz?” diye soranlara, “bu hristiyanlığın zaferi” diyorlardı.. 250 bin civarında Türk askerî biraz da bu yüzden şehid oldu. Bu rakam o günün şartlarında, erkek nüfusun (üstelik en dindar olanların) telef olması, istikbâlde ülkenin kimlerin eline geçeceğinin de habercisi idi...
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağanak sağnak.
Çanakkale’de; çok zaman oldu, tarihini tam hatırlamıyorum, o zamanki ADD Başkanı T. Ç’nin konuşması, Çanakkale’yi geçmek ve Müslüman Türk milletini yok etmek isteyen haçlıların halet-i ruhiyesine, konuşmalarına o kadar benziyordu ki.. Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Ercüment Tatlıoğlu anıta çelenk koyuyordu. Birden bu ADD üyeleri zuhur etti ve bu anma törenini bile utanmadan bulandırdılar. T. Ç başkanlığındaki ADD üyeleri alkışlar eşliğinde ‘Hepimiz Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ sloganları atmış, törene büyük saygısızlık etmişlerdi..
Bu hareketlerine karşılık da, “Biz de Allah askerleriyiz, var mı diyeceğiniz? Allah’ın askerleri bu vatan için şehid oldular, bundan böyle de onlar şehid olacak siz sayfilerinizde gününüzü gün ederken. Bir tane çocuğunuz var mı şehid olmuş? Yok.. Sahtekârlık yapmayın oturun oturduğunuz yerde sizi kurşun askerler...” demiştim.
Çanakkale’yi geçilmez kılan ruh necip milletimizin, kahir ekseriyeti Allah askerî olanların inancından aldığı aşk, heyecan ve azmin manzumesidir. Bu ruha kıyamete kadar sahip çıkacak, Çanakkale’yi geçirtmeyen ve isimleri Fahr-i kâinat Resûl-i kibriya efendimizden (s.a.v) mülhem mehmedçiklerin mirasını koruyacak, kanımızın son damlasına kadar ezanları susturmayacak, bu İslâm yurdunu kanımızla canımızla ebediyete kadar koruyacağız. Ne denizden ne karadan, ne de insanların imansızlaşmasını sağlayarak (içeriden) Çanakkale’yi geçemeyecekler inşaallah...
Muhterem Müslümanlar! Ecdad-ı mübarekin ruhlarına Fatihalar, Yasinler gönderirken biraz da bunları düşünelim, onlardaki ruhu anlamaya çalışalım. İslâm dininin bize yüklediği işleri, emr-i bil maruf görevlerimizi bihakkın yapalım.
Açın İnşirah Sûresini okuyun. Allah peygamberine (ve tabi ümmetine) “yorulduğunuzda tekrar çalışın, asla boş durmayın” emri veriyor. Tembelliği kovup çok çalışalım. Otomobillerimizi, uçaklarımızı, tanklarımızı, denizaltılarımızı yapalım.. Yapalım ki, arşa hırlayanlar ebediyyen sussun.. Yapalım ki Çanakkale şehidlerinin ruhu bir gün için değil, ebediyyen şád olsun. 18 Mart 2015