Karamanın Koyunu, Sonra Çıkar Oyunu...
Futboldan pek anlamam. Lâkin meselâ «ofsayt» diye bir şey oduğunu, beleş gol peşindeki futbolcuları engellemek için böyle bir kural konulduğunu falan biliyorum.
Bir futbolcu, hakemlerin görüşüne göre, rakip yarı sahada böyle bir pozisyona düşmüş ise golü de sayılmıyor... Yine meselâ kendi kalesine gol atan futbolcular olduğunu biliyorum. En meşhur, en ünlü futbolcular dahi bunu yapabiliyormuş..
Futbolu günahım kadar bile sevmem. Fakat benden başka herkes çok seviyor diye, bir kez de ben futbol maçı anlatmak istedim. Biraz değişiklik olsun...
Geçen gün «A Takım»a kendi futbolcusu tarafından atılmaya çalışılan, fakat kale yanından dışarı çıkıp korner sayılan vuruştan bahsetmek istiyorum. Gündeme bomba gibi düşen bir olay bu. Takımın en eski futbolcularından ve yaşı dolayısıyla uzun bir süredir savunmada oynayan Çeşmi, tam da jübilesini yapacağı şu günlerde kendi kalesine, üstelik göstere göstere gol atmak istedi...
* * *
Savunma oyuncusuna bu yüzden hemen bir isim takıldı bile. Takım kaptanı üzerinden takıma yaptığı yanlışa binaen ona «Karamanın Koyunu» bile diyorlar.
«Karamanın Koyunu» yani savunma oyuncusu «Çeşmi» durdu durdu ve birden geriye dönüp kendi kalesine doğru topa çok sert bir şut vurdu...
Top hızla havalandı fakat Şükrü Saraçoğlu stadında Galatasaray’ın Fener’e çektiği şutun gol olması umulurken kale üzerinden aşmasına benzer şekilde, bu kez de tam kaleye girecekken biri kesip yeniden vurmuş gibi kale yanından çıktı, gol olmadı.
Aslında gol olsaydı da sayılmaması lazımdı. Zira Çeşmi alenen ofsaytta idi. Fakat gariptir, ne yan hakemler bayrak kaldırmış, ne orta hakem düdük çalmıştı.
Anlayacağınız kaleye girseydi golü geçerli sayacaktı hakemler... Belki de Çeşmi, rakip takımın oyuncusu değil diye ofsaytı saymadılar. Ne bileyim.. dedim ya o kadar anlamam. Neyse... Şimdi korner atışı yapılacak.. Topun başında Oktay var.
* * *
Allah’ın hikmetinden sual olmaz. Bu kez de menfur amaçlarında başarılı olamadılar. Bay «Karaman’ın Koyunu» yüzde yüz gol denilen bir vuruşa rağmen gol atamadı. Topun kale önünde birinin ayağına çarpmış gibi yön değiştirmesinin sırrı da hemen çözüldü. Yani Şükrü Saraçoğlu stadındaki gibi bir muamma olarak kalmadı.
Meğer topa gerçekten de biri vurmuş.. Son anda kale önüne yıldırım hızıyla gelen Melih’i ancak maç videoları ağır çekim oynatılınca görebildik. «Karaman’ın Koyunu»nun sonra çıkan oyunu, «A Takım»ın uyanık oyuncusu Melih tarafından farkedilmiş ve engellenmiş.. Tartışmalar ise sürüyor...
Kendi takımına gol atmaya çalışan Çeşmi, orta saha oyuncusu Melih sayesinde hem başarılı olamadı hem de takımdan ihraç edilmesi gündeme geldi.
Paralelci Çeşmi, oldum olası hep takım kaptanlığını istemiş ama bir türlü bu muradına erememiş biri. Sıradan bir futbolcu olarak top koşturmayı hiçbir zaman içine sindirememiş ve nihayet kötü yola düşmüş. Futbol kulislerinde Çeşmi’nin düşük bir transfer ücretiyle «Paralel Takım»a satıldığı konuşuluyor.
Orta saha oyuncusu Melih, “Çeşmi, artık A takımda top koşturamaz, koşturmamalı... Onu takımdan atmazsanız ben giderim” diyor.. Melih’in yaptığı bu açıklamanın A Takım Kaptanı tarafından nasıl değerlendirildiği ise meçhul.. Umarız, kendi kalesine maçın en kritik dakikalarında gol atmaya çalışan birini sırf eski arkadaşı, takıma bu kadar hizmeti var falan diye kayırmaz...
* * *
Faydalı Düşman − Zararlı Dost...
Emekli bir asker olarak «dost» ve «düşman» kavramlarına hem aşina hem de bu kavramları uluorta, içeriğini doldurmadan kullanmayan biriyim. O nedenle «Faydalı Düşman – Zararlı Dost» konusunda söyleyeceklerime kulak verilirse iyi olur.
Dostun zararlısı, düşmanın faydalısı mümkündür. Bunun tarih boyunca; hem fert çapında, hem ülkeler, devletler çapında nice misâlleri vardır.
Üstad Necip Fazıl, düşmanlarını «ihtiyaç» kategorisinde görüyordu...
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!
Düşman rahatımızı kaçırır ve bu yönüyle gerçekten de çok faydalıdır. Zira rahatlık adama batar. Birçok toplum fazla rahat ettiğinde bir anda yok olmuşlardır. Tarih bunun misâlleriyle doludur.
Bir de zararlı dostlar var... Zararlı dostların en zararlısı ise, ahmak olanlar...
O yüzden «ahmak dostun olacağına akıllı düşmanın olsun..» demiş atalarımız.
Bazı adamlarla ölüme gidilir, bazı insanlarla afedersiniz tuvalete bile gidilmez.. Dereyi geçerken at değiştirilmez ama bazı futbolcuların durumunu yeniden düşünmekte büyük yarar var... Hele «ben ona gününü göstereceğim, bekleyin» falan diyenlerin...
Gerekirse bir birine düşmanlık eden iki futbolcudan da vaz geçilir. Takımın selametinden daha mühim hiçbir oyuncu yoktur..
Son söz: Futbolu bu yüzden sevmiyorum işte. İslâm hayatımıza tam hâkim olsa kimse futbolu sevmezdi. Futbolda şike olur, para döner, düşmanlık olur. İslâm ise takımın arasında nifak kabul etmez. Tevhid dinidir. 24 Mart 2015