Filistin İçin Doğru Formül
“Yıl 1996. Filistin meselesinin görüşüldüğü uluslararası bir toplantıya Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve İsrail Başbakanı Şimon Perez katılmışlardır. Şimon Perez kürsüde konuşurken Süleyman Demirel’e dönerek şu sözleri söyler: ‘Geçenlerde sınırda bir Arap vatandaşla konuşuyordum. Sorunları nasıl aşarız diye sordum. Bana şöyle dedi: ‘Vallahi Beyim, biz Mısır’ın egemenliğinde yapamayız.’ ‘Peki ne yapalım?’ ‘Sizin egemenliğinizde de yaşayamayız, çünkü siz Yahudisiniz.’ ‘O halde?’ ‘Vallahi siz iyisi mi bizi Osmanlıya bağlayın.’” (Pazarlık, Vahdettin Engin, Yeditepe Yay.)
Muhtemelen 20 sene önce cereyan eden bu hadisede hem konuşan hem muhatap, Filistinlinin hakikatli isteği ve samimi çözüm formülü ile ilgili aynı şeyleri düşünmüşlerdir; ikisinin de ne Osmanlı bakiyesine ne de Filistinlilere olumlu bir bakış açısına sahip olmadığını gayet iyi biliyoruz çünkü.
Bugüne kadar 200’den fazla partinin kurulduğu, 110 partinin hükümetlerde yer bulduğu, sık sık hükümetlerin değiştiği ve bir koalisyonlar hikayesi olan 67 senelik İsrail siyasi tarihindeki iç istikrarsızlıklarla ters orantılı şekilde Filistinlilere yönelik politikalar oldukça istikrarlı cereyan etmiştir. Bu anlamda ‘Netanyahu’, İsrail’in kuruluş misyonu ve Filistinlilere ve İslam Dünyası’na yönelik ‘vahşi’ politikasının ‘mücessem hâli’ diyebiliriz.
İsrail’in en kanlı simalarından Mossad eski şefi Meir Dagan’ın seçimlerden iki gün önce Tel Aviv’de onbinlerin katıldığı “İsrail değişim istiyor” mitinginde Netanyahu’yu eleştirmesine bakmayın siz; aslında o da pekâlâ biliyor ki Netanyahu’nun 3. dönem başbakanlığı süresinde yerleşimler geçmişe oranla devasa boyutlara ulaştı. Bu Filistin’in biraz daha yok olması demekti aslında. Kezâ, ‘cellat’ Dagan’ın “İsrail’in düşmanlarından değil, yönetiminden endişeliyim” demesi bile bu dönemde düşmanlarının nasıl da kontrol altına alındığının en açık ifadesi idi. Geçen seneki Gazze saldırılarında İsrail, tarihindeki en çok Arap müttefiki kazanmadı mı? Hangi Arap ülkesi İsrail katliamına karşı çıktı?
Özellikle Temmuz 2013’te Mısır’da gerçekleşen darbe bile tek başına bir İsrail başarısı olmuştur. Bunun için olsa gerek Batı Şeria’nın önde gelen hahamlarından Yoel Ben-Nun, aşırı sağcı Makor Rishon gazetesinde geçen hafta yayınlanan yazısında Sisi iktidarının İsrail için bir mucize olduğunu ifade etti. Ben-Nun’a göre Mursi devrilmeseydi Mısır Hamas ve diğer direniş grupları için önemli bir dayanak noktası olacaktı. Mursi’nin devrilmesiyle İsrail-Mısır güvenlik koordinasyonu geçmişte olmadığı kadar güçlendi ve son Gazze savaşında da zirveye çıktı.
Mısır darbe yönetimi hâlâ Gazze’ye uygulanan ambargo ve ablukayı İsrail’den bile daha sıkı takip ediyor. Sina’daki tünellerin yıkıldığı yetmiyormuş gibi Mursi döneminde sürekli açık olan Refah sınır kapısını iki ayda sadece iki-üç gün açarak sınırı geçmeyi bekleyen binlerce Filistinli arasından birkaç yüz kişinin geçişine izin veriyor.
Netanyahu’nun yeni hükümeti kurma çalışmaları devam ederken, zayıf bir ihtimal de olsa, Gazze’ye yönelik ambargonun hafifleyeceğine dair haberler de zuhur etmeye başladı. Bu ihtimalden dolayı, Katar hükümeti Gazze’nin imarı ile ilgili taahhütlerini yerine getirmek üzere çalışmalarını artırdı. Bu dönemde Gazze ile ilgili oldukça sıkışan İsrail, Gazze’ye yönelik planlarını bir süre erteleyebilir ama Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yönelik ayrımcı ve işgalci politikalarını artıracak ve yeni yerleşimler inşa etmeye süratle devam edecektir.
İsrail’de değişen bir şey yok maalesef, İsrail düşmanlarında da. Türkiye’nin seçim atmosferinden çıkar çıkmaz Katar gibi ülkeleri de yanına alarak kapsamlı ve kararlı bir Filistin politikası planlayıp uygulaması lazım. Filistin’in Mısır darbe yönetiminin ve İsrail’in insafına terketmek, Filistinlilerin imhasına kapı açmak demektir çünkü.
Doğru formül, Filistinli Arabın Perez’e söylediklerinde… Bu formülün uygulanması için uygun şartlar ise henüz oluşmadı…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.