Ortak Siyasi Kültürümüz..
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Arınç – Gökçek polemiğine dair yaptığı ilk açıklamada “Dün yapılan her iki açıklama da hem partimizin kurulları, kuralları ve disiplini açısından hem de ortak siyasi kültürümüz açısından yanlıştır” dedi.
Bu açıklamayı fevkalâde önemsiyorum. Ancak şerhe muhtaç. Dün olaya latife yollu girdik, bugün biraz ciddîleşelim ve muhterem başbakanın sözlerine açıklık getirmek suretiyle üzerimize düşen vazifeyi de ifa etmiş olalım.
Demokrasi bizim icadımız değil. Halk tâbiriyle «gâvur icadı». Mesnedsiz sayılmaz ama bize ait değerler manzumesini tam olarak yansıtmaz.
Demokrasilerde de seçim vardır, İslâm’da da. Lâkin İslâm’ın seçimi bir yönetici şuranın seçimidir. Ve bu seçimi de sıradan insanlar yapmaz. Toplumun sevdiği, öne çıkardığı akil, bilge insanlar yapar..
Detaylara girmeyeceğim, kısaca olay budur. İslâm kültür mozaiği içinde demokrasinin bazı umdeleri vardır ama, demokrasinin içinde İslâm’ı aramak beyhude gayret..
İslâm örneklerinde “bir âileden bir kurban yeter” düşüncesi varken, demokrasilerde “ben hayli kaptım, biraz da oğlum – kızım kapsın” düşüncesi vardır.
İslâm, yöneticiliği salt devlet organlarındaki yöneticilik olarak görmez. Hazreti Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), “hepiniz çobansınız, hepiniz güttüklerinizden mes’ulsünüz” buyurur.
Dağdaki çoban yöneticidir, sorumluluğu vardır, evdeki ana baba da öyle. Onların da çocukları üzerinde sorumluluğu vardır. Devleti yönetenlerin omuzlarında ise, hem âilelerinin hem bütün halkın sorumluluğu, vebáli var. Bu yüzden de bir âileden bir kurban yetmiştir. İsterse kurban, Aşere-i Mübeşşereden halife Hz. Ömer (r.a) olsun.
* * *
Türkiye halkı Müslüman. Türkiye’deki rejim ise, demokratik ve sözde lâik bir sistemin ürünü. Halk, «rejim – düzen – inanç» üçgeninde sağlıksız bir ruh haleti ile yaşıyor.
Halk, devletine sahip çıkıyor, devletini aziz biliyor. Bunda bir yanlışlık da yok. Ama devleti ona demokrasinin ibresi ne tarafta ise ona göre davranıyor... İnancına yakın insanlar iktidar ise rahatlıyor, öbürleri iktidara geldiğinde ise bunalıyor. Elbette bütün bunalım bunlarla da sınırlı değil..
Üretmeyen kahir ekseriyeti ile tüketen bir toplum haline savrulduk. Bozuk düzenin demokrasisi devleti soyan insan tipleri icad etti. Kapitalist sistem, hak ve hukuku ilga etti. Paran kadar konuş dediler. Ensesi kalın olan, zayıfı ezdi geçti.. Adaletin terazisi güçlüden yana kaydı. İslâm hukukuna göre yargılanmayan insanlar çoğu kez ihkak-ı hak yapmayı düşündü ve nice kan dâvaları türedi.
Bütün bu ahval ve şerait altında yaşayan insanlar öylesine bunaldılar öylesine yanlış fikirlere yöneldiler ki, sonunda «menfaat» önemli bir değer haline geldi. Oysa Müslüman toplumda «menfaat» bir değer değildir. Menfaat hattâ, mü’min kardeşin için kendinden feragat edeceğin şeydir. Diğergamlıktan bencilliğe savrulduk.
Böyle bir toplumda yaşıyoruz ve yine bir seçim sath-ı mailine girdik. Yani seçime gidiyoruz. Şurda iki ay kaldı.. Muhterem başbakan Davutoğlu’nun dile getirdiği ve bizim şerhine çalıştığımız «ortak siyasi kültür» bin yara almış durumda...
Ak Parti iktidarı oldukça uzun soluklu bir iktidar olarak seçimlere yine en güçlü siyasi parti olarak giriyor. Halk ibrenin kayması hainde başına gelecekleri biliyor..
Tam da böyle bir ortamda ve şu kritik günlerde bir bomba patlıyor Ankara’da... Kim attı, suçlu kim bu işimiz değil. Belki kanaatimizi, penceremizden gördüklerimizi söyleriz ama, biz savcı da hâkim de değiliz, parti disiplin kurulu hiç değiliz...
Bizi ilgilendiren işin bu kısmı değil, olmamalı yani.. Bizi ilgilendiren, dile getirmemiz gereken konu, halkın beklentilerine darbe vurulmaması (yönünde) olmalı. Halk bu kavgaları istemiyor. En azından böyle bir zamanda hiç istemiyor!..
Bilge bir insan olan başbakanımızın «ortak siyasi kültürümüz» olarak altını çizdiği şey, bir bakıma bu ülkenin genel ahlâkı, cibilliyet ve terbiye sistemi.
Biz öyle güzel ahlâklı Müslümanlar olacağız ki, düşmanlarımız dahi bize siyasi muhalefet dışında bir çamur atamayacaklar. Oysa şu son kavgada dilimizin altından öyle baklalar çıktı ki, geçtik ayıplamayı, hep birlikte ürktük!..
Hangi devasa yanlışlar insanları bu derece çığırından çıkarıyor, bu derekelere indiriyorsa bunları acilen konuşmalı, fakat yanlışı yapanlar değil, yanlış anlatmalı, Müslümanlar olarak biz sadece yanlışın düşmanı olmalıyız.. Biz Allah için çalışanlar isek, Allah’ın hudutlarını aşmamalıyız..
Son söz: Hucurat Sûresinin (49. Sûre) 10’uncu âyetini hiçbir mü’min unutmamalıdır. Bu âyeti unutmak (gereğinden gafil olmak) haramdır (yasaktır).
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
Hocalar âyetin «İnnemel mû’minûne ihvetun» kısmında kalıyorlar genelde Oysa âyet devam ediyor ve «fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn» diye bitiyor. Yani âyet-i celîlede önce mü’minler ancak kardeştir hatırlatmasını yapan Allah (c.c), ardından öyle bir emir veriyor ki, bunu unutanlar mahvolur:
“Onun için (bir birleriyle darılmış, kavgalı, küs) iki kardeşinizin aralarını sulh edin (mutlaka düzeltin, onları barıştırın) ve Allahdan korkun ki rahmete şayan olasınız.”
Tefsirini de okursunuz. Allah mü’minlerden dargın olanlar kaldıkça, diğer mü’minler onları sulh etmedikçe o (kavgalı) topluma rahmet etmeyeceğini buyuruyor. Netekim başka âyetlerle de teyidi vardır. Nizá ile rüzgarımız (kuvvetimiz) gider. (8/Enfâl-46)
Herkes istediği partiye oy versin ama Müslümanlar, o çok kınadıkları insanların iğrenç menfaat kavgalarını yapmasınlar... Allah aşkına güzel ahlâklı, kâmil, mürüvvet sahibi, halis muhlis Müslümanlar olalım. 25 Mart 2015