Dr. Erbakan Özal

Dr. Erbakan Özal

Siyasette ‘Egemen Güç’ İlişkisi ve Çıkış Yolu

Siyasette ‘Egemen Güç’ İlişkisi ve Çıkış Yolu

Yaratılışından beri Dünya coğrafyası ve bu coğrafyada öteden beri devam eden insan ilişkileri genel anlamda ayrılmaz bir bütünlük arz etmektedir. Bu bütünlük öylesine bir harmanlanmaya sahiptir ki, ayrılık ya da farklılık görüntüsü içerisinde bile sürekli olarak birbirlerine bağımlılık ve uyumluluk hâkimdir. Bu durum, siyasetin asıl aktörlerinden biri olan devletler söz konusu olunca ise daha bariz bir biçimde kendisini göstermektedir/hissettirmektedir.

Dolayısıyla dünya tarihi; farklı devlet ya da yönetim birimleri arasındaki yoğun ve kesintisiz mücadelelerden/rekabetlerden oluşagelmiş olmakla birlikte; söz konusu güçlerin kaçınılmaz bir biçimde/ölçekte birbirleriyle çıkar ilişkileri içerisinde olmaları nedeniyledir ki, dolaylı da olsa, bu çıkar ve rekabet ilişkileri “devletler tarihinin başlangıcına değin götürülebilecek bir küresel bütünlüğe” işaret etmektedir. Elbette bundan anlaşılan; bilişim çağı koşullarında dillerden düşürülmeyip neredeyse fenomenleştirilen “küreselleşme” kavramının, her ne kadar kavram olarak yeni üretilmiş olsa da, küresel ölçekli siyaset ilişkileri anlamında insanlık tarihi kadar eski olduğudur. 

O halde, insan ve devletlerarasındaki ilişkiler ile bunların sevk ve idare edilişlerindeki “egemen güç” etkisinin insanlık tarihi kadar eski olduğu gerçeği bu şekilde de ortaya koyulmaktadır denebilir. Bu bağlamda, madem insanlık tarihi ile dünya tarihine ‘küresel ve egemen güç’ ilişkileri anlamında bakıyoruz; öyle ise, devletlerin kendi iç siyasetleri ile devletlerarası ilişkiler alanındaki siyasetlerine de aynı anlamda bakmamız daha doğru olacaktır. Bu bakış açısı ise, elbette bizi, dünya tarihi boyunca farklı biçimlerde ortaya çıkmış güç ilişkilerinde ‘aslında her dönem için genel olarak tek bir egemen/üstün iradenin/gücün varlığından söz edilmesi gerektiği’ ana fikrine ulaştırmaktadır. 

Bu ana fikir konusunda sapma olmadan sabit durulabildiği ölçüde, günümüz dünya sisteminin yerel, ulusal, bölgesel ve küresel dinamiklerinin belirgin bir biçimde deşifre edilmesinde başarılı olunacaktır. Aksi yaklaşımlar ise, derinliği olmayan değerlendirme ve tespitlerin ötesine geçemeyecektir. O nedenle, hem tarihe, hem iç siyasete, hem de dünya siyasetine yeniden şekil vermeye çalışılırken kaçınılmaz olarak ‘dünya tarihinin tüm aşamalarında mutlak manada “egemen güç ilişkileri” olduğu’ varsayımından hareket edilmelidir. Fakat yaklaşık dört asırdan beridir hâkimiyetini sürdürmekte olan “Avrupa Merkezli Bakış” (Eurocentric view) nedeniyle, bu bakış yeterince kabul görmeyerek “komploculuk iddiaları” karşısında oldukça sönük kalmaktadır. Nedeni ise çok açık ve nettir…

Elbette hâlihazırda yerleşik bir hal almış olan “Avrupa Merkezci Bakış” birden sökülüp atılamayacağı için, söz konusu etmeye çalıştığımız ‘siyasette “Egemen Güç” ilişkisi ve bu ilişkiler üzerinden günümüz siyasetinin okunması gerektiği’ yönündeki tezimizin kısa süre zarfında kök salması pek mümkün görünmemektedir; tıpkı merhum Necmettin Erbakan’ın bu minvalde dillendirdiği tezler gibi. Zaten, küçük menfaatleri uğruna bu kökleşmiş ve köhneleşmiş yapıya hizmet etmeye hevesli olanlar var olduğu sürece, dünyayı kasıp kavurmaya devam eden bu emperyalist ve sömürgeci yapının kodları ve şifreleri uzun bir süre daha net bir biçimde deşifre edilemeyecektir.

Böylesi bir yapının deşifre edilmesinin bize sağlayabileceği en büyük fayda, kitlelerin uyandırılmasıdır. Çünkü bu yapının farkına varacak olan kitleler, önlerine çıkması muhtemel birinci sınıf liderlerinin arkasında durarak mevcut küresel derin yapılanmanın kordonunu kırmasına destek olacaklardır. Ayrıca, böylesine bilinçli bir kitlenin desteğine sahip olan bir karizmatik lider, özümseyeceği muhteşem bir özgüven sayesinde, döneminin hâkim güçleriyle eskisinden çok farklı bir ilişki düzeni geliştirmeye yönelecek ve bu ilişkinin özetini ise, “asimetrik denge” ilişkilerinden “simetrik denge” ilişkilerine geçme mücadeleleri oluşturacaktır.  

Öyle ise, iddiası olan bir lider; önce böylesine bir kitlenin inşasıyla işe başlamalı ve daha sonra ise hiç vakit kaybetmeden dışarıya yönelmelidir. Haaa, bu arada; böylesi bir kitlesel yapıyı inşa etmekten kastım, sıfırdan bir inşa değildir elbet… Buna bir ömür yetmez… Maharet, küçük çaplı liderlerin inşa ettikleri yapıları bir araya getirerek devasa bir destekçi kitlesi ve yetişmiş birinci sınıf ekip oluşturmaktadır…

Ancak, işte tam da bu noktada, söz konusu egemen güçler hemen devreye girerek güç birlikteliği oluşturma çalışmaları içerisine fitne sokmaya ve dolayısıyla da bu iç yeniden yapılanma çalışmalarını birbirlerine düşürmeye çalışacaklardır. Tarihin çeşitli dönemlerinde bu tarz operasyonlar hep olmuş ve halen de olmaktadır. Bu nedenle; özellikle fitne ateşinin zirve yaptığı ve şahsi çıkarların tehdit altına itildiği böylesi iç hesaplaşma atmosferlerinde “kardeşlikten yana” tavır koyabilme cesaret ve becerisi gösterebilecek olan liderlerdir aslında “karanlıktan aydınlığa” ve “esaretten özgürlüğe” taşınmaya önderlik yapacak birinci sınıf liderler.

Ayrıca arzu edilen liderlik, kadro ve kitle inşası gerçekleştirildikten sonra, mevcut egemen güçlerle herhangi bir hesaplaşmaya girmeden ve Avrupa merkezci bakışı reddetmeden, sadece diğer medeniyetlerin bakışlarını da duruma ortak ederek cari küresel sistemdeki büyük güçlerin masasına oturma mücadelesine girişilmelidir. Hiç tereddüdünüz olmasın ki, uzun zaman alacak olan bu çok yönlü bakışla birlikte, “Avrupa merkezci tarih“ bile yukarıdaki tezimizi belirgin bir biçimde doğrulamaya başlayacaktır. Çünkü bu vesileyle sürece dâhil edilecek olan mesela “dinler tarihi” gibi çok sayıda farklı bakışlar, “Avrupa merkezci” bakışı kendi içinde yokluğa/hiçliğe/kökensizliğe mahkûm edecektir.

Öyle ise günümüz devlet içi ve devletlerarası ilişkiler temelli siyasi değerlendirmelerde, yukarıda kısaca işaret ettiğim realite kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Elbette sözümüz iyi niyetli değerlendirme, analiz, araştırma, tetkik etme ve sonuç çıkarma peşinde koşanlar içindir. Zaten kötü niyetli olanlar, bazı odakların sinsi hedeflerine hizmet maksadı güdenler ve kitleleri yanlış bilgilerle kötü maksatları için kullanma peşinde koşanlar bilinçli bir şekilde karartma, kandırma ve kanatma peşinde koştukları için onlara etki yapabilecek söz bulmak pek kolay değildir.

Sonuç olarak; günümüz dünya siyasetinde hâkim/egemen güç hâlâ ABD’dir. ABD’nin horozunu ürkütmek üzerinden siyaset yaptığını ve yapacağını söyleyenlerin hiçbir şekilde inandırıcı olabileceklerine ihtimal veremem. Çünkü küresel aktör ve hatta tek süper güç konumundaki ABD’nin aleni bir şekilde rencide edilmesi karşısında, buna teşebbüs eden ülke ilk etapta iktisadi krize mahkûm edilerek çaresiz duruma düşürülecektir; gerisini ise zaten siz tahmin edersiniz. Ayrıca, hâlen yürürlükte bulunan Paxamericana ile diğer ülkeler arasındaki ilişkilerin seyrini ağırlıklı olarak “gizli anlaşmalar” belirleyecektir. O nedenle, ortada konuşulan güç gösterileri ile rakiplerini “küresel güce uşaklık yapma” suçlamaları vasıtasıyla köşeye sıkıştırma girişimlerinin çoğu kamuoyunu yönlendirmeye yönelik “danışıklı” hamlelerdir. Öyle ise, asıl çıkış yolu, sahici bir siyasetle tüm kesimleri arkasına alarak ülkesinin önünü açabilecek liderleri bulmaktan geçmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Erbakan Özal Arşivi