Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Neyse Halin Çıksın Falîn..

Neyse Halin Çıksın Falîn..

«Üslûb-u beyan aynel (aynıyla) insan» demişler.

 

Bu ünlü söz, bir bedîhiyyât, ya da kaziyye-i bedîhiyyedir. Yani delili ve ispatı gerekmeyen açık meseleler, işler veya hususlardandır. İnsanın ne mal olduğu, karakteri, kişiliği, sadrındaki muhteviyat, yazı yahut konuşmalarına hâkim olan renkte hemen ortaya çıkar. Kişi neyse üslûbu da odur anlamındadır.

Fakat bedîhiyyâttan olsa da genişce anlatacağım bunu. Zira hem yazılarıma gelen yüzlerce yoruma tek tek cevap vermeye zamanım ve takatim yok, hem de bazıları bu sözden gafiller ki, bu kadar pervasızlar... O nedenle, müspet yahut menfi; tamamına ceffel kalem, konfeksiyon bir cevabî yorum arzedeyim dedim.

Falcılar “neyse halin çıksın falîn” derler. «Konuş, yaz, çıksın halin» diyorum ben de.

Altmış yaşımı ikmal ediyorum, hálâ yazarken korkarım. Acaba yazdıklarım hayırsız mı olacak? Öyle ya Peygamberimiz (salat ve selam olsun ona) “ya hayır söyle ya sus” buyurmuşlar. Söylemekle tahrir (yazmak) aynı kulvarda. Hattâ yazı daha önemli, söz uçar yazı kalır zira. Yazdıklarınız kalır ve ölseniz bile vebáli ardınızda yaşar durur!..

Okur yorumlarını önemsiyorum. Okumaktan da imtina etmiyorum. Fakat pek cevap yazmak istemiyorum. Yazsam bazılarının kalpleri kırılabilir, kul hakkı doğabilir. Biraz da Batı kafası var serde, düello edeceksem, muhatabım aynı şartlarda olmalı.

«Hep kötü yorumlar mı geldi böyle diyorsun?» Hayır, bilakis gelen yorumların ekserisi olgun, seviyeli yorumlar. Az da olsa Müslümana yakışmayacak, seviyesi kötü yorumları tenkid ediyorum. Oysa kimi zaman öyle harika yorumlar okuyorum ki, istifade etmek, ilerde yazacağım yazılarda kullanmak üzere arşivime kaydediyorum. O yorumun sahibine de duâlar ediyorum.

Eskiler, «gönül deniz, dil sahildir, gönülde ne varsa sahile o vurur» demişler. Başka? «Kabın içinde ne varsa dışarıya o sızar» demişler.. Üslûp böyle bir şeydir işte..

Mai ve Siyah'ta Halit Ziya (Uşakkîzâde, Uşaklıgil), Ahmet Cemil'e, “... bir lisân ki, serâpâ (baştanbaşa, tamamıyla) insan olsun” dedirtir... Böylece Halit Ziya Uşaklıgil, kahramanı Ahmet Cemil’in şahsında «dil, üslûp, insan ilişkisinin» nasıl olması gerektiğini anlatır. Dil, ruhu yahut insanı ifade ediyor... Dil bozuk ise, dinimiz de bozuktur. Dilin hayatı, cansız bir cisme dönüşmemesi ise, «ruh-ı mütekellim» (söyleyen konuşan bir ruh) ile mümkün... İşte o ruh, üslûptur.

Romanda (Ahmet Cemil’in çalıştığı bir) Mir’at-ı Şuûn (Hadiselerin Aynası) Gazetesi var. Tıpkı bu gazete ismi gibi, içinin aynasıdır insanın üslûbu. Birikiminizin, ruhî fırtınalarınızın ortaya çıkan aksi, yansımasıdır kullandığınız üslûp. Tam da bu yüzden üslûb-u beyân aynıyla insan demişler. Başka bir deyişle, bana bir söz söyle sana ne mal olduğunu söyleyeyim.

* * *

Yazara yorum mu yazmak istiyorsun? Efendice fikirlerini sıralar, usulünce kibar kibar tenkid edersin. Tenkid hiçbir yazarı üzmez. Üzen hakarettir, basitliktir. Methedilmek de hiçbir yazarı yüceltmez, meddahların yorumlarını okumak bile zuldür..

Köpüren kardeşe: Muhterem, fakiri sevmiyorsun, fikirleri seni rahatsız ediyorsa bir daha okuma. Yazık değil mi o göz nuruna. Hem internette bir milyon yazar varmış.. Adamın okunma ihtimali milyonda bir... Okuma, sıfıra düşsün şansı...

Güftesini Nedim mi yapmış, Bâkî mi belli değil, bestekârı Muallim İsmail Hakkı Bey (İsmail Hakkı Aksoy). Hani şu Mehmet Akif Ersoy’un Türk milletine armağan ettiği İstiklâl Marşımıza da sanat musikisi türünde beste yapmış adam.. Onun güzel bir muhayyer şarkısı var: «Bahar erse yine sahra serâpâ lâlezâr olsa..» (Bahar gelse de yine bütün şu topraklar lâlelik olsa...)

Bu şarkıdan ilham alarak bütün kalbimle niyaz ediyorum: Peygamberimizin (salat ve selam olsun ona) methine mazhar olmuş bir fethin ahfadına yeniden İslâm baharı gelse, şu fitne bataklıkları kuruyup, sahra serâpâ (baştan başa, tamamen) lâlezâr-ı müslim (Lâle misali güzel Müslümanlar yurdu) olsa.. Şen şakrak konuşsak, anlaşsak, tevhid dininin müntesipleri olduğumuz cümle âleme áyan olsa...

İnsanlar bir birinin kurdu değil meleği olsa... “Ben bugün siftah ettim, kalan ihtiyacınız için komşuma gidiniz” diyen Osmanlı esnafının necip kalbi, ecdad kabristanından çıksa, hepimize yegan yegan dokunsa... Tüm holiganlıkları terk edip, sadece Allah’ın dini için gayretlerde, küffara göstersek cesaretimizi, satvetimizi...

Muhterem kardeşlerim, umarım beyan-ı hissiyatım rencide edici olmamıştır. Esasen şahsî kanaatim odur ki, okurların en iyisi çok tenkid edendir. Tenkid bir yazarın vitaminidir. Tenkide mazhar olmamış bir yazı iyi bir yazı değildir. Yazar ne kadar çok tenkid alıyorsa o kadar sağlam yürüyor demektir..

Tenkidden hoşlanmayan burnu büyükler aslında çukura doğru irtifa kaybeden sefihlerdir. Okurlarıma, bilâ istisna, hürmetlerimi arz ediyorum efendim. 11 Nisan 2015

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ramazan Ercan Bitikçioğlu Arşivi