Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Ramazan Ercan Bitikçioğlu

Bana medyanı söyle sana sistemini söyleyeyim...

Bana medyanı söyle sana sistemini söyleyeyim...

«Başkanlık Sistemi» nedir ne değildir? Allah aşkına bilen beri gelsin.. Türkiye’de aslında yaklaşık 30 yıldır konuşulan «Başkanlık Sistemi», sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı ile yeniden gündeme geldi, tartışıyoruz ama hakkıyla bilmiyoruz.

 

Erdoğan, Ak Parti hareketinin kurucusu, 11 yıllık başkabakını ve ebedî şefi. Hal böyle olunca da ilk defa halkın doğrudan seçtiği bir cumhurbaşkanı olarak selefleri gibi pasif bir cumhurbaşkanı olamazdı. ABD başkanı Obama’dan daha fazla partisi lehinde beyanat verdi. O kadar ki, “400 milletvekili istiyorum bile dedi.

Ak Parti başkanlık sistemini programımıza koyduk diyerek 7 Haziran secimlerine gidiyor.. İyi de başkanlık sistemi nedir ne değildir diye kamuya anlatmak lazım. Programa konulan, millete de anlatılmalı ki, insanlar neye ne için oy vereceğini bilsin..

Hattâ belki bu anlatım, Ak Parti oylarını arttırabilir de. Seçim mitinglerinde belki bahsedilecek ama asıl olan yazılı olarak broşürler halinde bunu anlatmak, seçmenin eline vermek.. Siyasi parti mitingleri, üniversite dersi gibi yapılamaz çünkü..

«Başkanlık Sistemi»nin ne olduğunu, dünyada nasıl uygulandığını, türlerini açıklığa kavuşturmakta büyük fayda var. ABD’de de, Afganistan’da da başkanlık sistemi var. Fakat aralarındaki tezat cümlenin malûmu.

MHP’nin bugün kedi erişemediği ciğere murdar der mantığı ile karşı çıktığı başkanlık sistemi hakkında Milliyetçi hareketin ebedî lideri merhum Alparslan Türkeş «Temel Görüşler» kitabında şöyle diyordu:

“Milliyetçi hareket tek başkan tek meclis sistemini savunur. Çağımız kuvvetli adil ve hızlı icra çağıdır. Türk milleti dünya imparatorlukları kurduğu devirlerde kuvvetli adil ve hızlı icra sistemini uygulamıştır. Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun olarak başkanlık sistemini savunuyoruz. İcrayı cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık olarak ikiye bölemeyiz. Her konuda bütünleşmeci olduğumuza göre, icranın başında da bütünleşmeci olmalıyız.

Türk tarih felsefesi ve tarihinde icra organı hiçbir zaman bulunmamış yani tek bir başkan tarafından yürütülmüştür. Milliyetçi Türkiye’de de demokratik millî cumhuriyet ilkesi içinde başkan Türk milletinin yürütme organının tek başı olacaktır. Tek başkan sistemine uygun olarak, yasama organı yönünden de tek meclis sistemini savunuyoruz. Avrupa krallık veya federal devlet rejimlerinin bir mirası olan senatonun, millet meclisi yanında yasama işlerini geciktirdiği bir hüviyet taşıması dolayısıyla kaldırılmasını istiyoruz.

Ak Parti en azından bu beyanatın bir benzerini koymalıdır seçim broşürlerine. Söz uçar yazı kalır. Yazı kalıcı bir progagandadır aynı zamanda. Bir gün Üsküdar’da bir berberde 1965 tarihli bir renkli gazetenin (seçim vaadlerini muhtevi) kupürünü görmüştüm.. Demirel’i çok seven adam, çerçevelettirmiş ve asmıştı dükkanına...

Başkanlık sistemi nedir? En kısa tanımıyla, yasama, yürütme ve yargı arasında kesin bir ayırım ve dengeye dayanan, yasama, yargı organlarının demokratik murakabesi ile, icranın iktidar imkân ve alanlarını genişletmiş, ancak diktatörlüğe de geçit vermeyen çağdaş, modern fakat kökleri tarihte bir demokratik hükûmet şekli.

Dünyada «Başkanlık Sistemi»ni uygulayan ülkelerin sayısı 38. Fakat biz bunlardan en ziyade ABD başkanlık sistemine öykünüyoruz.. ABD gibi bazı ülkelerde devlet başkanı hemen hemen tüm yürütme yetkisini kendinde topluyor.. (Esasına bakarsanız Mete Han’dan bu yana gelen örfümüzdeki yönetim şeklimiz de böyleydi..)

«Başkanlık Sistemi» kadim çağlardaki site devletlerinin tiranlık ya da diktatörlükleri gibi görünüyor ama değil... Tarihçi İlber Ortaylı “tarihin en eski yönetim biçimlerinden biri, site devletlerinde vardı, bir tiranlık, bir diktatörlüktü o zamanlar diyor. Fakat elbette modern «Başkanlık Sistemi» bir dikta yahut tiranlık olamaz. Ya da bu hale dönüşüp dönüşmemesi tamamen toplum demokratik yapısıyla alâkalı.

Yakın tarihimizdeki Atatürk ve tek partili İnönü şeflik dönemi diktatörlüktü. O günün askerî vesayeti karşısında halkın bir şey değiştirme imkânı da vasıtaları da yoktu.

Toplumun hissiyatına tercüman olacak aydınlar (entelijansiya) ve bu aydınların seslerini duyuracak olan (modern dünyadaki dördüncü kuvvet) medya, demokratik toplumların olmazsa olmazıdır. Medyası sağlam ilkelerle hareket eden bir demokrasi toplumunda başkanlık kolay kolay diktatörlük ve tiranlık modeline dönüşmeyecektir.

Suyun bulanıklığını, demokratik sistemin tıkanışını, her kesim kendine göre farklı bir nedene bağlar.. Oysa asıl neden berrak (objektif, şeffaf) bir medyamızın olmayışıdır. Medya 4’ncü kuvvet olmaktan çıkıp asla 1’nci kuvvet olmamalıdır. Toplum iradesine mani her unsur aleyhte çalışan bir habis urdur. Yok edilmezse sosyal bir kanser olarak devletin de toplumun da sonunu getirir..

Tabi bir de medyanın kamplaşması var tehlike olarak... Meselâ bizdeki «Yandaş» ve «Kindaş» Medya kampları...

Önce medya halkı kamplara ayırdı, sonra halk ve hükûmetler medyayı... «Yandaş Medya» iktidar ne yaparsa yapsın hoş görüyor, en küçük bir tenkide bile yer vermiyor. Sadece taraftar olsalar, destek verseler iyi, yandaş köşelerden yağ sızıyor.

Buna karşılık «Kindaş Medya» (ortak kinleri milletin değer yargıları olan, mazileri 1948’lere kadar uzanan ve benim «kirli medya» da dediğim takım..) yani ötekilerin medyası ise, tam tersini yapıyor, hükûmetin en büyük başarılarını bile karalayıp, tenkid edilecek hususlarda da pireyi deve yaparak halka sunuyor...

Eskiden bunlar birkaç malûm odağın medyası iken, şimdi gûya Müslüman birileriyle de paralel hale geldiler. Hattâ onların yakalayamadığı fitneleri bu Müslüman (!) kankaları bulup veriyor. Sadece kindar olsa, muhalefet yapsalar iyi, kindaş köşelerden kan sızıyor.

Yine vecize yumurlayacağım tuttu şimdi: Bana medyanı söyle sana rejimini, sistemini söyleyim...

Dostlar biz bu medyamızla BAŞKANLIK sistemine geçsek ne olur, geçmesek ne olur? Biz hangi sistemi anayasamıza koyarsak koyalım, esasta ŞAŞKINLIK sistemini yaşayacağız, Allah korusun hattâ belki de biraz TAŞKINLIK. 14 Nisan 2015

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ramazan Ercan Bitikçioğlu Arşivi