Allah’ın, Peygamberin ve Ümmetin Ayları
Mübarek iklim «Üç Aylar» yarın başlıyor.
Hayırlı olsun, mübarek olsun.
Arap âlemi belki bugün başlatacak «Üç Aylar»ı. Kendimi bildim bileli bu böyle sürüp gidiyor... Halifemiz yok, birlikte aldığımız bir kararımız da yok...
Allah bu üç ayın hakkını verenlerden eylesin cümlemizi.
Pazartesi günü dindar insanların çoğu oruçlu olacak.
Üç Aylar’ın başlangıç günü tamamını tutamayacaklar bile oruç tutar bu ülkede.
Bir de kandillerde oruçlu oluruz.
Sonra Ramazan gelir ve büyük çoğunluk oruç tutar onbir ayın sultanı bir ay boyunca...
Ramazan bir başkadır bu ülkede. İçeni, kumarcısı, nice günahları işleyenler, hattâ haydutlar, eşkiyalar oruç tutar ve Ramazan’a hürmet eder bu ülkede.
Lâkin son yıllarda dindarlar üzerindeki baskı kalktıkça daha sıkı Müslümanlar olacağımıza daha gevşek, daha tuhaf, daha bir marka Müslümanları olup çıktık..
Oruçlarımız iğreti olmaya başladı.
Adam oruçlu ama gıybet yapıyor..
Oruç bir şey yiyip içince bozulur değil mi?
Peki «ölü kardeşinin etini yiyen» bir şey yiyip içmiş olmuyor mu?
Fakih, müçtehid falan değilim, sadece merak ediyorum. Eğer gıybet orucu bozuyorsa memlekette sahih oruç tutan kaç kişi çıkacak?
«Üç Aylar»da küsler barışmalı, mü’minler bir birleriyle kavga etmemelidir. Rahmet aylarında dargınlık, kavga kadar büyük ahmaklık olmaz.
Neden böyle diyorum? Kur’ân diyor aslında, ben söylemiyorum, söylediğim âyet.
Hucurat Sûresi’nin (49. Sûre) 10’uncu âyeti şöyledir: “Mü'minler ancak kardeşdirler. O halde (bir birleriyle darılmış, kavgalı, küs) iki kardeşinizin arasını (bulub) barışdırın (aralarını mutlaka düzeltin). Allahdan korkun. Tâ ki esirgenesiniz.”
Âyetin bir tehdidi olduğunu farkettiniz mi? «Tá ki esirgenesiniz...» Yani mü’minlerin arasını bulup barıştırmadığınız takdirde, mü’minler bir birleriyle kavgalı olduğu müddetçe Allah’ın rahmetini ummayın.
Bütün kavgalar gıybetle başlar. Gıybet kardeşine bühtanda bulunmaktır. Yanında söylendiği zaman hoşuna gitmeyecek şey, ifade, söz, hareket hepsi gıybettir..
Gıybet kardeşinin kuyusunu kazmaktır. Hattâ bütün bir milletin.
Hitler’in iki istihbaratçısı, Fransa sokaklarında geziyor. Halkı dinliyorlar. Bir büfenin önünde iki fransız hararetli hararetli konuşmaktadır. Biri ötekine “Tanrı belâlarını versin böyle generallerin” der. Öbürü de başını sallayarak arkadaşını tasdik eder.
İstihbaratçılar mükemmel fransızca biliyorlar tabi. Biraz daha dolaşıyorlar ve bir kafede gençlerin yanına oturup aralarında o fransızın söylediğini tekrar ediyorlar. “Tanrı belâlarını versin böyle generallerin...”
Gençler, söze karışır ve onlar daha kötü sözler söyler generaller hakkında. Küfür edenler olur, lâ’net okuyanlar olur..
İstihbaratçılar bunu karargaha ulaştırırlar. Alman istihbarat merkezinde bu sözler fevkalâde kıymetli bulunur. O kadar ki, konu bizzat Adolf Hitler’e aktarılır. Hitler ve etrafındaki generaller tebessüm ederler. Tecrübeli bir komutan Hitler’e “führer hazretleri, artık zaferimize kesin gözüyle bakabiliriz” der.
Nitekim öyle de olur...
Kavgayı gürültüyü bırakalım, memleket için Allah dâvası için, ümmet için hayırlı işler yapalım. Yarınlarımızı, ufukları karartmayalım.
«Üç Aylar»ınız hayırlı olsun, bereketli olsun..
«Üç Aylar»da kendimizi İslâm ahlâk ve faziletleriyle donatalım.
Bahar metabolizma değişikliğidir. «Üç Aylar» mevsimi de manevi metabolizmamızı değiştirsin.
Gayret edelim de, taksiratımızı Allah hayırlara tebdil eylesin