Suriye Hem İmtihanımız Hem İstikbalimiz…
Barış Yazıları-16
Salı günü Suriye'de ‘Fetih Ordusu’ çatısı altında toplanan muhaliflerin İdlib'in güneyindeki stratejik öneme sahip Mestume kışlasını ele geçirmesinin ardından Esed güçleri Türkiye sınırına çok yakın Darkuş beldesini yoğun bombardımana tabi tuttu. 20 sivilin vakum bombalarıyla vahşice katledildiği saldırıda onlarca Suriyeli de yaralandı. Muhaliflerin elindeki Darkuş, geçtiğimiz günlerde Türkiye tarafından Suriye'ye ait insansız hava aracının düşürüldüğü yer aynı zamanda. Burnumuzun dibindeki bu saldırıyla Türkiye'ye mesaj gönderildiğini düşünmek de yanlış olmaz...
Suriye'de artık muhaliflerin fiilen savaştığı asıl güç İran; dört yıldır ehline âşikâr olan bu gerçek, şimdi cümle âlemin malûmu. Habertürk’ten Güntay Şimşek salı günkü yazısında F-16 savaş uçağımız tarafından düşürülen Suriye İHA’sının İran menşeli Muhacir-4 olduğunu yazdı.
Suriye devrimi, bölgedeki devrimlerin incisi ve bel kemiği. Esed rejimi İran’ın kalkanı olduğu kadar İsrail’in de zırhı çünkü. Esed rejiminin çökmesi demek, İran’ın bölgeyi mezhep maskesi takarak domine etmesinin son bulması demek. Esed rejiminin çökmesi demek, İsrail’in bölgede devlet terörü uygulayarak barbarlığa devam edememesi demek. Esed rejiminin çökmesi demek, bölgede insani ve vicdani bir siyaset izleyen, halkların yanında duran ve bölge barış ve entegrasyonunu hedefleyen Türkiye’nin önünün açılması ve ciddi bir güvenlik tehdidinden kurtulması demek…
SINIRDA NELER OLUYOR?
Türkiye, Suriye meselesinde doğru yerde durmanın ağır bedellerini ödedi ve ödemeye de devam ediyor. Ancak bu ağır bedellere rağmen, Suriyelilerin kalbini kazandığı gibi, meşruiyetten yana ve halkların iradesi yanındaki onurlu duruşuyla Suriye’nin geleceğine ve bölge barışına tarihi bir katkıda bulundu. Bölgede mezhepçi terörü İran ve müttefikleri amansızca uygularken, Suriye halkının yanında duran Türkiye’yi terörle ilişkilendirmek için sürdürülen uluslararası kampanya henüz durulmuş değil. Paralel İhanet Çetesi’nin MİT tırlarını durdurarak bu tertibin taşeronu olduğu artık tescillendi.
Ancak tüm bu tertipler Türkiye’yi kararlı ve istikametli politikasından vazgeçiremedi. Bununla beraber her fırsatta ifade ettiğimiz gibi, tavandaki ‘doğru duruş’un tabana doğru indikçe zayıfladığı hatta bilhassa sınır boyunda Türkiye’yi zora sokacak bazı uygulamaların cereyan ettiğine dair ciddi ve üzücü haberler var. Sınır boyundaki askeri ve sivil bürokrasinin kimi zaman bu olağanustü durumu yönetmede gerek şahsi duyarsızlıkları gerekse mevzuat boşluğundan kaynaklanan ihmalleri olduğu görülüyor. Daha birkaç gün önce sınırı geçmeye çalışan iki Suriyeli çocuğun ‘terörist’ şüphesiyle vurulduğu gelen haberler arasında. Hatırlanacağı üzere daha önce de sınıra kadar geldiği halde içeri alınmayan bazı hastaların hayatlarını kaybettiğini yazmıştık. Bu konuda üzücü örnekler oldukça fazla. Bu münferit hadiseleri tespit edip cesaretle sorumluları cezalandırmak Suriye politikasının güçlendirilmesi adına hayati önemde.
SURİYELİLERİ GERİ GÖNDERMEK İSTEYEN BEDBAHTLAR!
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Suriyelileri göndereceğiz” demesi yahut Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)’den Ümit Özdağ’ın aynı minvalde sözler sarfetmesi büyük bedbahtlık. Bunlara diyecek birşey yok; kem söz sahibine âittir!
Suriyelilerin onurunu asıl zedeleyen yerel yönetimlerin şehirlerdeki çetelerin kontrolündeki dilenciler ve başıboş Suriyelilere tedbir almayarak Suriyelilere duyulan antipatiyi artırmaları…
Barışı inşa etmek kolay değil; herkese düşen sorumluluklar var bunun için… Unutmayalım, Suriye bizim hem imtihanımız hem de istikbalimiz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.