Seçimlere Doğru Belirsizlikler ve Anlaşılmazlıklar!..
7Haziran 2015 Genel Seçimlerine iki haftadan az bir süre kala ‘ortamdaki belirsizlikler’ hâlâ sürüyor!.. Belirsizlikler derken; özellikle partilerin durumlarıyla ilgili kanaatler, seçimlerden sonraki Türkiye’yi bekleyen durumların muhtemel seyri, tamamen durağanlığa gömülmüş piyasaların geleceği ve toplumsal ilişkilerin alacağı biçimleri kast ediyorum.
Ancak, burada en öncelikli ve önemli olan husus ise hiç kuşkusuz seçim sonuçlarının ne olabileceğiyle ilgili şaşırtıcı derecedeki belirsiz/mat görüntüdür. Zira yukarıda belirtmiş olduğum ve belirtmediğim tüm belirsizliklerin “olumlu yönde” belirginliğe kavuşturulabilmesinin anahtarı ne yazık ki seçim sonuçlarının içerisine saklanmış bulunuyor. Bundan dolayı, önümüzdeki seçimlerin sonuçları çok önemli…
Yapılan gözlemler ile makul değerlendirmelere bakılırsa; ne yazık ki kamuoyunda, siyasi tarafların kozlarını paylaşma hamlelerini son haftaya saklamış olabileceklerine dair ürkütücü beklentiler hâlâ sürüyor… Bu “çatışma temelli” psikolojik yönelimlerin yaygınlığı belli faydaları içerisinde barındırmakla birlikte, bu beklentilerin belli bir zaman ve dozaj eşiğini aşmasının önüne geçilemediği takdirde, kontrolü mümkün olmayan gerilim, kutuplaşma ve çatışmalara zemin ve kaynaklık teşkil edebilir. O nedenle, siyasetçisinden sivil toplumcusuna, esnafından işsizine, hemen tüm kesimlerin bu hassas durumun bilinciyle seçimlerden sonraki duruma hazırlanmaları ihmal edilemez derecede bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bilindiği üzere, Aralık 2013’ten beri sanki ‘görünmez bir el’ tarafından Türkiye siyasetine anlaşılmaz bir olağanüstülük kazandırılmış olalı beri, seçim sonuçlarıyla ilgili beklentilerimizi rutine/olağanlığa bağlama alışkanlıklarımız epeyce kaybolmaya başlamış bulunuyor. Durum böyle olunca; geçmiş seçim dönemlerinden çok farklı bir şekilde, “acaba seçime bir hafta kala bir TAPE ya da başka bir sürpriz hamle ya da hamlelerle” taraflar birbirlerine üstünlük sağlama girişiminde bulunabilirler mi yönündeki beklentiler alttan alta kitlelerin beyinlerini meşgul etmeyi sürdürüyor. Aslına bakarsanız sadece bu yaklaşım tarzı bile, seçimlerin demokratikliğine zarar vermeye yetmektedir bile…
Fakat bu arada şunu peşinen belirteyim ki; “Latif Erdoğan” isimli bir kişinin, bir televizyon programında, ‘toplumda kabul gören ve epeyce de itibarlı olan’ Meral Akşener gibi saygın bir kişi aleyhinde sarf etmiş olduğu “(onu) iyi olarak bilmem” - “bir kadın için hiç de yakışmayacak kasetleri var” - “o artık bir esire durumundadır” yönündeki yakışıksız iddiaları ve daha sonraki günlerde ise tamamen çark ederek lafını eğip bükmesinden sonra “Tape Edebiyatı” neredeyse tamamen önemini yitirmiştir denebilir!...
Bu bariz gerçeğe rağmen; açıkçası hiç beklemediğimiz ölçüde “ŞOK” edici etkiye sahip bir Tape(ler) ya da belge(ler) piyasaya sürülürse de belki de çoğu insana hiç de şaşırtıcı gelmeyebilir!.. Ancak, daha önce ortaya çıkartılabilecekken çıkartılmayıp, seçimlerin yapılacağı haftaya rast getirerek öyle herhangi bir örtülü operasyona kalkışılması halinde, etkisinin tam aksi yönde olabileceği de hiçbir şekilde unutulmamalıdır… Aslında Meral Akşener hadisesi bu durumu açık ve kesin bir biçimde ispatlamıştır.
Kaldı ki, Meral Akşener’e yapıldığı izlenimi oluşturulan “operasyon” vasıtasıyla gerçekte kime ya da kimlere operasyon yapıldığı hususu, seçimlerden sonraki birkaç aydan bir iki yıla kadar ki zaman dilimi içerisinde daha net bir biçimde ortaya çıkabilir. Bu konu, siyaset mühendisliğinin yaygın ve kompleks bir şekilde kullanıldığı Türkiye gibi bir ülkede hiç gereği yokken ortaya atılmışsa eğer, aslında hiçbir şekilde yabana atılmamalıdır.
Çünkü Latif Erdoğan’ın katılmış olduğu televizyon programındaki o çıkışından kimlerin kazançlı ve kimlerin zararlı çıktığı noktasından meseleye bakıldığında, o olayın her ne kadar AK Parti yandaşlığı etkisiyle kaşındığı/konuşulduğu havası ortaya dökülmüş görünse de, aslında her yönüyle AK Parti’yi töhmet altında bırakan ve korkunç derecede yıkıcı etkisi olduğu anlaşılan bir olay olduğu daha başından itibaren anlaşılmaktaydı. Öyle ise, mutlaka meselenin bu yönünden de bir durum değerlendirmesi yapılması gerekmektedir diye düşünüyorum.
Zira sadece bu olay sebebiyle AK Parti’nin kararsız durumdaki eski taraftarlarının önemli bir miktarı MHP ve Milli İttifak’a kaymıştır; Meral Akşener’in yıldızının parlatılmış olması ise işin başka bir yönü… Yanlış anlaşılmasın!... Meral Akşener; 28 Şubat sürecindeki ‘kişilikli’ duruşu vesilesiyle zaten yeterince yıldızı parlamış ve parlamayı da hak eden biri olduğuna şüphe olmayabilir…
Ancak burada sorun ne Meral Akşener, ne de başka birileri… Sorun; mevcut Hükümete ve aslında Sayın Cumhurbaşkanımıza bir operasyon çekilip çekilmediği ile şayet operasyon çekildiyse, bir taraftan bu operasyon yapılırken diğer taraftan da kendilerini töhmet altında bırakma hamlesinin de yapılıp yapılmadığı hususudur…
Açıkçası gerek Latif Erdoğan’ın bu yersiz çıkışı, gerekse bir Danışmanın gereksiz “iki silah” çıkışları hiç de yerinde çıkışlar olmamıştır… Her iki şahsiyetin hiçbir kötü niyetleri olmamış olabilirse de, oluşturmuş oldukları “yanlış” algı nedeniyle taraf oldukları kesim çok büyük zarar görmüştür. “Kraldan çok kralcı geçinmek” denen bu şeyin birinci derecede aktörleri olan kişilerin çok daha farklı kesim ve koşullardan bu noktalara gelmiş olmaları yönünden meseleye bakınca, insan ister istemez bazı kafa karışıklıklarına düşebiliyor. Hadi hayırlısı bakalım!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.