Savaş Senaryoları
Barış Yazıları-20
Bu köşede 20 haftadır sürdürdüğüm “Barış Yazıları”na bugünkü yazıyla birlikte son veriyorum. Çünkü Türkiye’de de civar ülkelerde de artık barıştan söz edilmiyor ve yakın gelecekte bir barış zemininin sağlanması maalesef mümkün görünmüyor. Bundan böyle ‘barış’tan çok ‘savaş’ kelimesini duyacağız ve barış senaryolarından çok savaş senaryolarını konuşacağız…
Bazen barışı inşâ etmeniz için savaşmanız da gerekir ama savaşmanız sizi barışı istemekten, barışı telaffuz etmekten alıkoyuyorsa ortada çok daha başka sorunlar, çok daha derin hesaplar var demektir. Barış süreçlerini suistimal edenler, savaş ve felaket çığırtkanları ve barış formülü geliştirmemekte direnenler bugün için kazanmış görünüyor. Ağır bedeller ödeyip tekrar aynı noktaya döndüğümüz günleri de göreceğiz…
Suriye’de oynanan oyun büyük bir ‘yap-boz’un parçası aslında. Bunu beş senedir söylemek ve bugün haklı çıkmak bir şeyi değiştirmiyor. Türkiye’de Esed lobisinin etkisinde kalıp Suriye devrimini en başında komplo diye lekeleyenler bugünkü durumun baş sorumluları. Suriye krizi başladığında kurulan oyunun ve yazılan senaryonun son perdelerini izliyoruz bugünlerde.
Esed ve müttefiklerinin B Planları zaten üçe bölünmüş bir Suriye idi; bugün gerçekleştirmeye çalıştıkları da bu. Esed’in A Planı muhalif tüm girişimleri ve direniş hareketlerini baştan susturmaktı. Ancak direnişle baş edemeyince B Planı devreye sokuldu. DAEŞ bu planın uygulanması için süreç içerisinde üretildi ve palazlandırıldı. Hiç şüphesiz DAEŞ bir günde doğmadı; 2003 Irak işgali sonrası Irak’ta yaşananları, Şii milis örgütlerinin DAEŞ’i aratmayacak vahşet ve terörünü görmezden gelirseniz DAEŞ’in doğum hikâyesini ve Suriye’de neler olup bittiğini anlamanız mümkün değil.
Suriye’nin kuzeyindeki operasyonun ve ABD’nin başını çektiği aktörlerin kurguladığı oyun 99 sene önce bölgeye dikilen elbisenin değiştirilme faaliyetinden başka bir şey değil. 99 sene önce de bize sormamışlardı bugün de sormuyorlar elbisenin boyunu, rengini ve kalitesini. Biz söylesek de dinlemiyorlar. Suriyeliler 300 binden fazla insanını, Iraklılar bir milyondan fazla insanını kaybetse de Mısırlılar seçilmiş hükümetlerinden olsa da bu mücadele için, oyun kurucu aktörler için bu bir anlam ifade etmiyor.
Bu oyunun bir hamle sonrasını değil, on, on beş hamle sonrasını görebilecek stratejik bir göz lazım bize. Zira, üç-beş hamle sonrasında hatta daha önce Türkiye’nin istikrarsızlaştırılması olduğunu görmemek için kör olmak lazım.
Seçilmiş hükümete ve Cumhurbaşkanı’na yapılmaya çalışılan operasyonlar bu hamlelerin ilk işaretleri...
İslam Dünyası’nda seçilmiş hiçbir hükümet bırakmayıncaya kadar durmayacak bir süreç işletiliyor bugün. Çünkü seçilmiş hükümetler ve liderler halkların iradesini temsil ettiği için statüko lordları için tehdit teşkil ediyorlar.
Onun için İslam Dünyası kapsamlı bir ‘barış formülü’ bulacaksa şayet, koruyacağı ilk değer ‘meşruiyet’ olmalı ve meşru liderlerine ve hükümetlerine sahip çıkacak bir olgunluğa ve mücadele ruhuna erişmeli.
Başka bir ‘çıkış stratejimiz’ yok.
Var diyen varsa, buyursun meydan, söylesin o yoldan gidelim…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.