İsrail’in ‘Devlet Aklı’
Cuma günü Mescid-i Aksa’daki iftar programı için Sadakataşı Derneği ile Kudüs’e giden 4’ü gazeteci 9 Türk vatandaşının Ben Gurion Havalimanı’nda 9 saat sorgulanarak sınır dışı edilmesi ve 10 yıl boyunca ülkeye giriş yasağı konulması ‘olağan’ ve ‘sıradan’ bir durum değil. İsrail normal bir devlet olmadığı için attığı adımları da normal bir ‘devlet aklı’yla atmıyor; stratejik ‘büyük’ planına destek olacak şekilde, sahip olduğu ‘küresel himaye’ kartının sınırsız kredisine güvenerek, uluslararası hukuk ve uluslararası örgütleri umursamadan, küresel basının kendisini devamlı haklı çıkartan ‘söylem üstünlüğü’ne sırtını dayayarak davranıyor.
14 Mayıs 1948’de kurulan İsrail’i ilk tanıyan devletler arasında (28 Mart 1949) olan Türkiye’nin İsrail’le diplomatik ilişkileri bugüne kadar inişli-çıkışlı bir grafik izlemiştir. Hiç şüphesiz bunda İsrail’in sorunlu ‘devlet aklı’ ve icraatları en önemli faktör. 67 yıllık tarihi süreç dikkatle incelendiğinde İsrail’in son muamelelerinin sürpriz olmadığı görülür zaten.
Bununla birlikte madalyonun öteki yüzünde ekonomik gerçeklerin ve reel-politiğin etkili olduğu bir zemin var ve bu ‘gerçek zemin’in gözardı edildiği her İsrail tahlili eksik olduğu gibi terbiye edilemeyen ve dizginlenemeyen İsrail’in ‘devlet aklı’ etkin ve aksiyoner olmaya, gündemi belirlemeye devam eder… Bize tepki vermek düşer zadece!
TUTULMAYAN SÖZLER VE EKONOMİK İLİŞKİLER
22 Mart 2013 tarihinde ABD Başkanı Obama’nın ikna etmesiyle Netanyahu’nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak Mavi Marmara saldırısıyla ilgili özür dilemesi bu zeminin korunmasına yönelik ilk adımdı. İsrail, iki yıl geçmesine rağmen Türkiye’nin ilişkilerin normalleşmesi için talep ettiği Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması ve kurbanların ailelerine tazminat ödenmesi şartını henüz yerine getirmediği gibi bu iki yıl içinde Gazze’ye saldırı (Temmuz-Ağustos 2014) düzenledi, Filistin’i işgal planına hız vermeden devam etti, Güney Kıbrıs’la Aralık 2010’da imzaladığı Doğu Akdeniz doğalgaz rezervleriyle ilgili Münhasır Ekonomik Bölge Genişletme Anlaşması’nı geliştirdi ve daha bir dizi ‘kötü niyetli’ teşebbüste bulundu...
Diplomatik ve siyasi sahadaki bu gerginliğin ekonomik ilişkileri etkilememesi yukarda ifade ettiğim reel zeminin bir diğer unsuru.
Türkiye’nin Tel-Aviv Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği’nin hazırladığı ve Ekonomi Bakanlığı’nın yayımladığı raporlara göre 2014 yılının ilk yarısında İsrail’in Türkiye’den yaptığı ithalat geçen yılın aynı dönemine göre % 19 artarak 1.4 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2014 yılı ilk yarısı itibariyle Türkiye, İsrail’in en çok ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında (ABD, Çin, Almanya, İsviçre ve Belçika’dan sonra) altıncı sırada. Yine İsrail’in Türkiye’ye ihracatı 2014 yılının ilk yarısında % 18 artarak 1.44 milyar dolar seviyesine yükseldi. Bu dönem itibariyle Türkiye, İsrail’in en çok ihracat yaptığı (ABD, Çin, İngiltere ve Belçika’nın ardından) 5’inci ülke konumunda. Boşuna dememişler “para konuşur” diye…
İSRAİL’İ DURDURMAK
Bu ‘reel zemin’in başka faktörleri de var elbette ve hepsi İsrail-Türkiye ilişkilerini etkiliyor...
Hafta içi basına yansıyan İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Dr. Dori Gold’la Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun Roma’da görüşmesinin de bu reel zeminin zorunlu kıldığı bir temas olduğu anlaşılıyor. İsrail basınında geniş yer bulan görüşmenin, Yediot Ahronot Gazetesi’nin iddiasına göre, Netanyahu tarafından Türkiye ile ilişkilerinden sorumlu bürokratlarından gizlenmesi ise İsrail’in ‘devlet aklı’nın bir sonucu.
İsrail, bu reel zemine rağmen ‘devlet terörü’ uygulamaya ve Filistin işgaline devam ediyor. Kendi vatandaşlarına vize bile uygulamayan Türkiye’nin vatandaşlarına her türlü muameleyi rahatlıkla ve pervasızca yapabiliyor, İsrail’in ‘devlet aklı’ İslam Dünyası’nın dağınıklığından beslenerek terör üretmeye devam edecek gibi görünüyor…
Kabul etmek lazım ki Türkiye’nin Filistin davasına ve Filistinlilere desteği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinin etkisiyle son yıllarda Cumhuriyet tarihinin en üst seviyesine çıktı ve Davos’ta kazanılan moral üstünlük ve “One Minute” çıkışı bu noktada önemli bir kırılma noktası oldu. Ancak bu durumun, yukarıda kısmen işaret ettiğim ‘reel zemin’le birlikte değerlendirildiğinde somut sonuç doğurması için Türkiye’nin ‘güç unsurları’nın henüz yeterli olmadığını kabul etmek lazım.
Oturduğu yerden hamaset yapan ve İsrail’le ilişkileri sorgulayan (Bu sorgulama çift yönlü: Bir kısmı “neden kötü”, diğer bir kısmı “neden bu kadar iyi?” şeklinde) bazı sivil toplum ve medya kuruluşları hem gerçeklere hem de aynaya baksalar iyi olur.
Bu konuda sadece şu soruları sor/gula/mak bile yeterli: İsrail’i doğru okuyacak İbranice bilen kaç gazeteci, uzman, akademisyenimiz var? İsrail’le ilgili Türkiye’de akademi ve sivil toplum tarafından her yıl kaç rapor yayınlanıyor? İsrail’in hukuksuzluklarını araştırıp uluslararası zeminde takip eden think-tanklar ve hukukçularımız var mı? İsrail’in uyguladığı devlet terörünü anlatan yayınlar, belgeseller yapabildik mi? İsrail’in işgal ve zulmünü engellemek ve Filistin davasına sahip çıkmak adına Türkiye’nin ve İslam Dünyası’nın resmi-sivil stratejik bir planı var mı?
Bu soruların cevapları olumlu olmaya başladıkça İsrail’in ‘devlet aklı’ tehlike olmaktan çıkacaktır bizim için…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.