Mühlet
İngilizce’deki ‘deadline’ ifadesi günlük dilde artık o kadar çok kullanılıyor ki neredeyse Türkçe oldu; içindeki ‘dead’ kelimesi ‘ölü’ demek olduğundan daha etkili oluyor demek ki... Kelimenin kökenine bakıldığında, hapishanelerde mahkûmların geçtikleri takdirde vurulacakları çizgiyi ifade ediyor ‘deadline’; onun için Türkçe’de tam karşılığı yok.
Kelimeyi yaygınlaştıran anlamı elbette bu değil; ‘son teslim tarihi’ anlamına da geldiği için artık dillerde pelesenk oldu bu ölüm kokan kelime.
Oysa Türkçe’de ne güzel kelimeler var aynı manayı ifade eden: ‘Mühlet’ meselâ. Burhan Felek’in dediği gibi “Âlemin yaptığını yapacağız. Borcumuzu vermeyeceğiz, mühlet isteyeceğiz.” diyor bugünlerde Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras. Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Birliği (AB) yetkilileri ise Y.Ziya Ortaç’ın mısralarında “Tam iki sene verildi mühlet / Bütün aşıklar düştü ümîde” dediği gibi yeterince süre verdiklerini, yeterince imhâl ettiklerini ama diğer vatandaşların haklarını ve değerleri ihmâl edemeyeceklerini ifade ediyorlar.
Sonuçta Yunanistan teknik olarak iflas etmiş oldu. Şimdi Yunan halkı 5 Temmuz Pazar günü Avro Bölgesi’nde (Eurozone) kalıp kalmayacağına ve Che Guevara gibi “Gerçekçi olalım, imkânsızı isteyelim” diyen Che-Pras’ın geleceğine karar verecek. Tüm göstergeler, refaha, rahata ve tembelliğe alışmış Yunanlılar’ın, Che gibi “Ayakkabılarımın altı delikti ama üstü daima boyalıydı” diyecek devrimci ruhtan oldukça uzakta olduğunu gösteriyor ki bu, Çiprasseverler için pek iyi bir haber değil!
* * *
DİĞER KOMŞU İÇİN DE ‘DEADLİNE’ GELDİ!
Bizi yakından ilgilendiren bir başka ‘deadline’ da 30 Haziran tarihiydi ama 7 Temmuz’a ertelendi. İran ile P5+1 ülkeleri arasındaki kapsamlı anlaşma metninin yazımı ile ilgili müzakerelerin salı günü biteceği ilan edilmişti ancak olmadı. Yaptırımlar ve denetimler konusundaki tıkanmadan dolayı bir hafta daha imhâl edildi anlaşma.
İran, her zaman masada olmayı sever ve ustalıkla elindeki tüm kozları kullanır. Özellikle son zamanlarda sahada elde ettiği kazanımları, Irak’tan Yemen’e kadar genişlettiği nüfuz sahasını tahkim etmek için hiçbir fırsatı ihmâl etmeyeceğine şüphe yok.
7 Temmuz Salı günü anlaşmanın imzalanması veya imzalanmaması hâlinde İran kazançlı çıkmayı bilecektir.
Obama yönetiminin büyük riskleri ve kayıpları göze alarak sürdürdüğü müzakerelerin nihâi noktaya getirilmesinden çok süreçten istifade eden ve bu süreçte bölgesel planlarını büyük ölçüde gerçekleştiren İran’ın, sahadaki faaliyetlerinin sürdürülebilirliği açısından ‘kapasite tespit çalışmaları’nın sonucuna bağlı bir durumla karşı karşıyayız şimdi.
Irak’ta DAEŞ’i aratmayacak Şii milis örgütlerinin vahşi katliamlarını ve mezhepçi merkezi hükümeti destekleyen, Suriye’de zırhının delinmemesi uğruna Esed’e sınırsız kredi vererek yüz binlerce insanın katline sebep olan, Husiler marifetiyle Yemen’i kaosa sürükleyen İran’ın zaten Batılı aktörlerle açılan önü, muhtemel 7 Temmuz anlaşması ile resmileşecek. İran’ın kazanacağı her alan ve elde edeceği yeni siyasi krediler ise Türkiye’nin ve bölgenin zararına olacak.
Yunanistan ve İran için verilen mühletler dolarken etrafı ateş çemberi ile sarılan Türkiye hâlâ her şeye rağmen ayakta; Allah’ın verdiği mühleti değerlendirmek için âdeta çırpınıyor.
Komşuların hâli ortada; elimizdeki nimetlerin kıymetini bilelim derim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.