Sabır
Değişimin, hızın, ihtiyaçların, uyarıcıların ve insanı abluka altına alan ve bunaltan olayların arttığı, ilişki kurma biçimlerinin her türlü saçma ve anlamsızlığı içinde barındırdığı dünyanın zeminindeki kayganlık karşısında zaman ile olan ilişkimizin ortaya çıkarması gereken en önemli erdemlerden birisinin sabır olması gerekiyor.
Çağımızın insanında belirgin olan en önemli husus, sabırsızlığı, aceleciliği. Her alanda bu iki özellik göze çarpıyor. Akademide, ticarette, eğitimde, siyasette, sporda velhasıl her alanda hemen sonuca gitmek ve amacı gerçekleştirmek için aceleci, sabırsız tavır ve davranışlara gün geçtikçe daha fazla şahit oluyoruz. Tıpkı istilacı ve yağmacı ordular gibi, hiçbir şeyin esasına girmeden, önüne gelenlerden istediklerini heybesine dolduran bir alışkanlıkla hareket eden insanlar topluluğu ortaya çıkıyor. Aceleci ve sabırsız akademisyen akademiayı, tüccar ticareti, muallim eğitimi, siyasetçi siyaseti, spor adamı sporu bozuyor ve ilgilendikleri alanı talan ediyorlar.
Sabır, aynı zamanda olaylar ve kişiler karşısında insanın kendisine hâkim olmasıyla ilgili bir konu. İnsanın kendisine hâkim olması öfkesine, kızgınlıklarına, aceleciliklerine, nefsine, insanı kötü ile muhatap edecek isteklerine hâkim olması demektir. Zamanın insanı eriten, yok eden, değerler ile ilişkisini koparan akışına karşı zamanın süresini durdurması, bizi bir an için sabırsız davranmaya itecek olan olaylar karşısında iki dudağımızı sıkmamızı gerektiren sabır, geniş görüşlü, olaylara dışarıdan bakabilen ve istikrarlı bir hayatı gerektirir.
Sabır, tevekkül ile yakından ilgili bir kavram. Tevekkül, başımıza gelen olaylar karşısında isyan etmememizi ve “olanda hayır vardır” diyebilmemizi, zira olayların sonucunun bizim tarafımızdan önceden bilinemeyeceğinin tarafımızca kabul edilmesini gerektirir.
Sabır, zihinsel ve ruhsal bir olgunluğu gerektirir. Olaylar karşısında insanın maneviyatını korur. Kötülükler ve olumsuzluklar karşısında ayakta kalmasını, insanın edebini ve terbiyesini yitirmemesini sağlar. Sabır, acı ve istenmeyen olay ve durumlar karşısında tahammülümüzü, metanetimizi ve dayanma gücümüzü ölçer.
Her şeyin Allah’tan gelmiş olduğuna iman etmiş bir insan, sabırlı olmayı kendisine en önemli erdemlerden birisi olarak kabul etmelidir. Peygamberimiz öfkeyi, şeytani bir şey olarak niteler. Şeytanın ise ateşten yaratıldığını, ateşi sadece suyun söndürdüğünü, bundan dolayı da öfkelenen birinin hemen abdest almasını öğütler.
Din, sabrı öğütler. Ahlak, sabrı öğütler. İlim, sabrı öğütler. Sadece öğütlemekle kalmazlar, aynı zamanda öğretirler de. Sabırsız olan öfkesine, nefsine, duygularına, dünyanın cazibesine yenik düşen insandır. Sabırsız bir talebe için ilim, yarımdır. Sabırsız bir insan için ahlak, sekteye uğrar. Sabırsız bir mümin için din, eksiktir.
Hayat, her zaman için bizim kontrolümüzde ilerlemiyor. Aklı aşan durumlar karşısında bocalıyoruz. İrademize bağlı olanlar ile bağlı olmayanlar arasındaki sınırı bilemediğimiz için bazen musibet gibi görünenler nasihatlerden daha etkili olabiliyor. İnsan olarak güçsüz ve zavallılığımızı açığa çıkaran musibetler karşısında kendi irademizi aşan ve bizim üzerimizde mutlak hâkimiyeti olduğuna inandığımız varlığın sözüne kulak kesilmek gerekiyor.
Sabır olmasaydı bunca acıya, kötülüğe, ölümlere isyan etmeden nasıl dayanabilirdik!
Bayramınız mübarek olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.