Hülâgü’den DAEŞ’e Kültür Katliamı!
DAEŞ, mayıs ayında ele geçirdiği ‘Çölün İncisi’ denilen Palmira’daki tarihi eserleri tahrip etmeye devam ediyor. Bir yandan tarihi eserlerden gelir elde etmek için kurulan bakanlıklar vasıtasıyla ticari mekanizmalar oluşturan ve bu yolla milyon dolarlar kazanan örgüt diğer yandan özellikle tapınakları yıkarak gündemdeki yerini koruyup sempatizanları nezdindeki meşruiyetini tahkim etmeye çalışıyor. 25 Ağustos’ta 2000 yıllık Baal Şamin Tapınağı’nı yıkan örgüt pazar günü de M.S. 32 yılında inşa edilen Bel Tapınağı’nı yerle bir etti. Hatırlanacağı üzere DAEŞ, UNESCO Dünya Mirası listesindeki Palmira’da yarım asırdır görev yapan 82 yaşındaki Suriyeli arkeolog Halid Esad’ı da kafasını keserek öldürmüş ve cesedini şehirdeki antik Roma sütunlarına asmıştı.
“Yüzbinlerce insan katledilirken bu taş parçalarının ne önemi var?” diyebiliriz ve bu soru kulağa hoş da gelebilir. Suriye’deki felaketin boyutlarını düşündüğümüzde bu soruya hak vermemek de elde değil. Ancak tarihî mirasın, üzerinde bulunduğu topraklara ve yaşayanlara değer ve kimlik katan ve tarihle köprü kuran ve inşâ edici bir işlevi var. Onun için tüm işgalci zorba rejimler, katil diktatörler tarihi eserleri tahrip ederek, kültürü yok ederek ve müntesibi olan insanları köksüz ve değersiz kılacak adımlar atarak işe başlarlar. Bugün DAEŞ de aynısını yapıyor: Yıkıyor, parçalıyor ve satıyor…
DAEŞ’İN YOLDAŞLARI!
DAEŞ bu tarih ve kültür katliamını ilk gerçekleştiren örgüt değil, son da olmayacak. DAEŞ’i de doğuran ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında, Irak Hülagü’den sonraki en büyük yağmalamaya ve kıyıma şahit olmuştu. İşgal döneminde müzeler ve kütüphaneler yağmalandı ve talan edildi. Binlerce tarihi eser ülke dışına kaçırıldı, Bağdat’taki Osmanlı Sarayı ve Kışlası, İmam-ı Azam Camii gibi yapılar bombalandı. Irak’taki bine yakın Osmanlı eseri önce Saddam Hüseyin tarafından sonra da işgal güçleri tarafından yerle bir edildi. Tarihi Hammurabi Tabletleri dahil bir çok değerli eser kaçakçılar tarafından satıldı. Irak’ın tarihi ve beşerî mirası bugün Suriye’de Esed rejimi ve DAEŞ gibi örgütlerin yaptığı gibi o gün de ABD ve müttefikleri tarafından tahrip edildi. DAEŞ ise, bu tahrip ve yağma silsilesinin son halkası...
UNESCO, tarih mirası listesine aldığı ve tescillediği eserlerin tahrip edilmesi karşısında sadece olanları ‘savaş suçu’ ilan edip failleri kınıyor. Yüzbinlerce insanın katlinden sonra bile müeyyide ve adalet üretemeyen uluslararası örgütler tarihi ve kültürel mirası da jeostratejik hesaplara kurban ediyor maalesef!
HÜLAGÜ’NÜN ZULMÜ
İngiliz arkeolog ve tarihçiler DAEŞ’in tahribatı karşısında, yıkılan eserleri ilerde yeniden yapabilmek için Suriye’ye gitme ve tarihi eserlerin dijital görüntülerini toplama kararı almışlar. Hiç olmazsa bugün böyle bir imkân var…
Bundan 757 sene önce böyle bir imkân da yoktu! Moğol hükümdarı Hülagü, Bağdat’ı istila edince sadece Iraklıları katletmedi; kopyaları olmayan ve alınması mümkün olmayan binlerce ilmî eseri yakıp nehre attırdı ve ilim adamlarını öldürttü. Tarihin gördüğü en büyük kültür katliamı belki de Hülagü’nün yaptığı idi. Bilimsel gelişmelerde Endülüs’ten bile 200 sene önde olan ve asırlarca ‘Beytü’l-Hikme’ (Hikmet/Bilgi Evi) olarak anılan Bağdat, Hülâgü’nün bu yağmasından sonra eski ihtişamını kaybetti. Bediüzzaman, Hülagü’nün icraatları ile 1928’de Türkiye’de gerçekleştirilen Harf İnkılabı’nı kültürel tahribat yönüyle benzetir. Bu da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir mevzu…
Geçen yüzyılın başında, Nazilerin, Bolşeviklerin; iki bloklu dönemde totaliter rejimlerin yaptığı tarih ve kültür katliamının devamını bugün de işgalci ülkeler, küresel tarih kaçakçıları ve DAEŞ gibi örgütler Suriye’de gerçekleştiriyor.
Yüzbinlerce insan jeopolitik hesaplara kurban edilirken, tarih ve medeniyet de yok ediliyor! Dünya ise sadece izleyip kınamakla iktifâ ediyor! Yazık, çok yazık!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.