Dr. Erbakan Özal

Dr. Erbakan Özal

Batılıların “Osmanlı Coğrafyasına” Son Taarruzu -1-

Batılıların “Osmanlı Coğrafyasına” Son Taarruzu -1-

ABD liderliğindeki Batı, ‘radikalizm ve terörizm düşmanı’ olduğu propagandasını yaparak Osmanlı coğrafyasını yeniden daha da küçük parçalara ayırırken genelde tüm dünyayı, özelde ise İslam dünyasını itiraz edilmesi mümkün olmayan bir biçimde peşine takmayı başarılı bir biçimde sürdürüyor. İslam’ın özüne ve prensiplerine aykırı olan radikalizm, anarşizm ve terörizm kalkışmalarını tetikleyen yapmacık terör grupları/örgütleri üretilerek ‘radikal İslamcı terör’ algısı oluşturduğu anlaşılan Batılılar, kendi istihbarat elemanlarının yönlendirdiği bu sözde/sahte İslamcı örgüt kalkışmalarını gerekçe göstererek, “Uluslararası Toplum” desteği eşliğinde, Osmanlı coğrafyasındaki ülkeleri birer birer iç savaşlara sürüklemektedirler. 

İşin bir tuhaf yönü, Batılıların böylesine hesaplı ve planlı stratejilerinin sonucunda iç gerilimlerin eşiğine sürüklenmekte olan İslam ülkelerinin, kendi kardeşlerinin başına gelenlerle imtihan edilebileceklerinden bihaber, kardeş kanının akıtılmasına bazen seyirci kalmaları ve çoğu zaman da destek olmaları gerçek anlamda bir ‘akıl tutulması’ görüntüsü vermektedir. İslam toplumlarını aldatarak, “İslam ülkelerini böylesine teslimiyetçi politikalar izlemeye mecbur bırakan beceriksiz, niteliksiz ve korkak liderlere” yazıklar olsun!... Talihsiz olayların gerçek müsebbibi aslında bunlardır dersek yeridir!...

Bu anlamda Batı’nın, baskıcı yöntemleri kullanarak dikte etmekte olduklarına karşın sessizliğe gömülmüş bulunan İslam dünyasının çaresizliği bağlamında, yaşana gelen ‘talihsiz olaylar’ zincirinden anlaşılan şudur: Önce El Kaide’yi kullanarak Afganistan ve Pakistan’ı hallaç pamuğuna çeviren Batı, şimdi de DAEŞ’i kullanarak Irak, Suriye, Lübnan ve mümkünse Yemen-Türkiye arasındaki tüm ülkeleri iç karışıklıkların esiri haline getirmeye çalışarak, nihayetinde egemen küresel gücün hizmetine uygun ‘kent devletleri’ serilerinden müteşekkil bir yenidünya düzenini inşa etmeye çalışmaktadır. Bu yenidünya düzeni projesinin laboratuar ve uygulama alanının Osmanlı coğrafyası olması nedeniyle, maalesef tüm bedeller, İslam ümmetine ödettirilmeye çalışılmaktadır.

Dolayısıyla, küresel ölçekli derin egemen güçler, bilişim çağı koşullarına uygun bir dünya sistemi inşası sürecinde her ne kadar Batı’yı da kullanıyor olsalar da; yeni emperyalist-sömürgeci işgal döneminde/aşamasında ortaya çıkan nimetleri Batı’nın kullanımına sunarlarken, külfeti ise ‘Batı’nın yegâne rakibi’ konumundaki Doğu’ya ödetme yolunu tercih etmektedirler. Burada unutulmaması gereken önemli bir husus şudur: Kuşkusuz dünya sistemini yeniden yapılandırma çalışmalarının dinamik yapılı olması gerektiği gerçeğinden hareket edersek; söz konusu kent devletleri sisteminin inşa edilebilmesi için, en az bir asırlık bir zorlu döneme ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, İslam dünyasının daha çok sıkıntılar çekmesi kaçınılmaz görünmektedir. 

İslam Dünyası’nın Tavrı...

Evet, eski Yunan’daki kent devletlerinin çağımıza uygun versiyonlarını üretmede kullanılan yenidünya düzeni projesinin dünya ölçeğinde hayata geçirilebilmesi için gerekli olan en az bir asırlık bir sürenin uzunluğu yönünden mevcut dönüştürme operasyonlarına bakarsak; 21.yüzyılın, İslam dünyası açısından, geçmiş yüzyıllara rahmet okutacak derecede ağır, acılı ve sorunlu bir şekilde geçeceği düşünülebilir. Ancak kader kaleminin ne yazdığını bilmediğimizden dolayıdır ki, İslam dünyasına düşen; tevekkül ederek, Batı’nın barbarlığına inat, Batı’yı da yanına alarak istikbale yön verme ve yeni bir medeniyet inşa etme istidadındaki çalışmalarına daha da hız kazandırmasıdır. Bu anlamda merhum Necmettin Erbakan’ın kurmuş olduğu D-8 Örgütü ile İslam İşbirliği Örgütü ve Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne yeni vizyonlar eklenerek yola çıkılabilirse hiç de fena olmaz…

Elimizde böylesine hazır örgütlü yapılar ve inanmış milyarın üzerinde bir ümmet kitlesi varken, üstelik korkup saklanılacak delik aramanın anlamsızlığı ortada iken, İslam dünyası neyin yasını tutuyor?! Hele ki, Şanghay İşbirliği Örgütü ile Batılı örgütlü yapılanmalar arasında keskin rekabet ortamında, İslam İşbirliği gibi örgütlerin ağırlığını koyacağı tarafın üstün gelme ihtimalinin söz konusu olduğu bir konjonktürde çaresizlik görüntüleri vermek hiç de akıl kârı bir durum değildir ve tamamen kötü niyetli yöneticilerin bir eseridir.

Durum bu kadar açık ve net olmasına rağmen; peki ‘uluslar arası toplum’ yanıltmacı şemsiyesini kullanarak ve etrafa korku salarak ülkelerimizin üzerine çullanmayı sürdüren Batı ittifakının bu yıkıcı tasallutu karşısında, diğer her bir ülke, ‘kurbanlık koyun’ gibi oturup kendi iç savaşını ve parçalara ayrıştırılma sırasını mı beklemeli, yoksa belirli bir risk alarak sürpriz sayılabilecek çareler üretme yoluna mı sapmalıdır?! Ne acıdır ki, böylesine tehlikeli bir dönemeçte tek bir tane İslam ülkesi bile çıkıp, ‘terörle mücadele’ adı altında, dünya genelinde nasıl korkunç ve acımasız bir “ufalayarak parçalarına ayrıştırma” dönemi yaşatılmaya çalışıldığına vurgu ya da işaret yapamamıştır. Niçin? Maalesef denge ve güç ilişkileri noktasında sergilenmekte olan beceriksizlikler, cesaretsizlikler, korkular, bencillikler, bağımlılıklar, güvensizlikler, zaaflar, zayıflıklar ve ehliyetsizlikler nedeniyle oyun kurucu rolüne soyunma iradesini harekete geçirememek en büyük nedendir; ama böylesine köhnemiş, silikleşmiş ve dejenere olmuş bir biçimde davranış sergilemeyi sürdüren lider, kurum ve örgütlerin sonu yakın gibi görünüyor!...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dr. Erbakan Özal Arşivi