Sisi Hipokrasisi
Mısır’ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye yönelik darbenin asıl sebeplerinden birisi hiç şüphesiz Mursi’nin Suriye devrimine verdiği destekti. Mursi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ortak özelliklerinden birisi de bu idi ve her iki liderin de katıldığı toplantılarda Hür Suriye bayrağı açılıyordu. Buradan yola çıkarak bazı müzmin muhaliflerin, “Bu bayrağa bulaşan iflah olmuyor!” diyerek Erdoğan’a gönderme yaptıklarını iyi biliyoruz…
Darbeci Sisi, selefinin aksine Suriye devrimine destek vermiyor. Darbenin destekçisi Suudi Arabistan ve ABD ile bu konuda tamamen ters düşeceğini bilse de Rusya’nın son Suriye operasyolarına daha önce görülmemiş şekilde destek verdi Sisi ve bu operasyonların bölgedeki teröre karşı olduğunu açıkladı. Aslında Sisi yönetimi, ‘İslami direniş’le savaşta aynı yerde durduğunu iddia ettiği Esed’i destekleyerek Suudi Arabistan’la çelişirken, ABD’nin Esed’e karşı operasyon düzenleme konusunda Suudi Arabistan’la yaşadığı anlaşmazlıktan cesaret buluyor.
Bu sayede Soğuk Savaş sonrası en kritik askeri operasyonunu yapan Rusya, yeni kurduğu koalisyona pasif de olsa bir ortak daha bulurken Arap cephesini de çatlatmanın keyfini sürüyor.
Sisi, İsrail’le ilişkiler konusunda Enver Sedat’ın mirasına sadık bir politika yürütürken, doğrudan kendi iktidarını etkileyeceği için Sedat’ın Sovyet ekseninden Batı eksenine çektiği dış politikayı, pragmatik gerekçelerle, en azından Suriye’de, Rus eksenine çekmiş görünüyor.
‘Sisi hipokrasisi’ sayesinde Suriye üzerinden çok daha karmaşık ittifaklar oluştuğunu görmekle birlikte, uzun vadede, bölge halklarının iradesine dayanmayan yönetimler için bu tercihlerin bumerang etkisi yapacağını tahmin etmek güç değil.
Mısır darbe yönetimi, Körfez’deki stratejik müttefikleri ve ABD’yi tedirgin etmeyi göze alarak, ‘İhvan’a yakın’ kim varsa “terörist” olarak damgalayıp, bu gruplarla mücadele eden her aktöre de desteğini esirgemiyor. Böylelikle bir yandan darbeyi tahkim etmek istediği gibi bir yandan da darbeye verilen desteklerin bedelini ödüyor.
Ocak 2011 devriminin esaslarından birisi olan ve Tahrir Meydanı’nda dillendirilen ‘onur’, Mısır için bir kez daha ayaklar altına alınıyor. Mısır’ı, Rusya-Çin-İran ekseninde Suriyelileri katleden bir Tiran’ın yanına taşıyan Sisi, sahip olduğu tüm desteğe rağmen, kendi sonunu da hızlandırıyor…
Son iki yılda üç defa Moskova’yı ziyaret eden Sisi, Ağustos ayındaki son ziyaretinde Putin’le vardıkları anlaşmaya göre “terörizmle mücadele”de geniş bir cephe açacaklarının ve Esed’i de içine alan bir ittifakla bu savaşı yürüteceklerinin sinyalini vermişti. Bugün ‘oyun kurucu’ veya ‘oyun değiştirici’ bir aktör olmasa da Mısır’ın Rusya’ya verdiği diplomatik destek, Arap ülkeleri için yüz kızartıcı bir çatlak olduğu gibi, bölge için de ciddi bir kayıp olarak değerlendirilebilir.
Bununla birlikte Suriye ve Mısır’daki gelişmelerin birbiriyle doğrudan bağlı olduğunu unutmamak lazım. Bu şartlar altında Suudlu gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın El-Hayat’taki son yazısında da ifade ettiği gibi Rusya’nın müdahalesinden sonra Suriye’deki savaş daha çok ‘Arapların özgürlük savaşı’na dönüşmüş durumda ve Mısır bu savaştaki cephede gedik açan aktör hüviyetinde. Suudi Arabistan’ın Mısır darbesine verdiği desteği çekmesinin vakti çoktan geçti aslında ama Sisi’nin bu tavrı Suud yönetimini Mısır’la ilgili tavırlarını gözden geçirmeye sevk edebilir; etmeli. Zira, bu kritik kavşakta, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil El-Cübeyr’in dillendirdiği Esed’e karşı ‘askeri harekât’ şıkkını da tehlikeye sokan Sisi Hipokrasisi’ne tahammül eşiği çoktan geçildi.
Arap ülkeleri için Türkiye’nin durduğu yerden Suriye krizine bakarak inisiyatif almaktan başka bu cendereden çıkış yolu yok. Lazkiye, Hama ve en son dün Hazar’dan Rus füzelerinin Suriye’ye düşmesi Arap ülkelerini uyandırır mı acaba?
Bundan daha kötü bir manzara ne olabilir ki?!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.