Kissinger’i Dinleyelim, Davutoğlu’nun Kıymetini Bilelim
The National Interest’in editörü Jacob Heilbrunn Temmuz ayı başında New York’ta 93 yaşındaki Henry Kissinger ile önemli bir mülakat yaptı. Yazı Ağustos sonunda yayınlandı. Aynı dergiden Graham Allison “Kissinger olsa ne yapardı?” başlıklı bir makale kaleme alarak özellikle ABD-Rusya ilişkileri kapsamında bu kayda değer röportajı değerlendirdi. Heilbrunn’un, “Sizce Barack Obama bir realist mi? Örneğin kendisi Ukrayna meselelerine karışmada çekimser davranıyor. Bunun abartıldığını mı düşünüyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap vermiş yaşlı diplomat: “Aslında temkinlilik düzeyinden bakıldığında kendisi bir realist. Ancak vizyonu stratejik olmaktan ziyade ideolojik.”
Çin’in meydan okumasını Sovyetler Birliği ile kıyaslandığında açıklanması çok daha güç bir sorun olduğuna inanan Kissinger, Çin için, “Bölgesini üç bin yıldır yöneten bir ülkenin doğal bir gerçekliğe sahip olduğu söylenebilir” diyor ve Çin’in daha çok kültürel bir mesele olduğundan hareketle, aynı düşünmeyen iki medeniyetin dünya düzeni doğuran türden bir bir arada yaşama formülüne ulaşmasının çok kolay olamayacağını iddia ediyor.
Çin’le kıyaslandığında Sovyet sorununun büyük oranda stratejik olduğunu ifade eden Kissinger, Ukrayna’da olan biteni anlamak ve Putin’in manevralarını yorumlamak için krizin çıkışını bir sebebe indirgemekten çok krizin nasıl ortaya çıktığına öncelikle bakmak gerektiğine işaret eden Kissinger, Putin’in Rusya’yı Batı medeniyetinin bir parçası gibi gösteren bir törenin bitiminden bir hafta sonra bir yazlık kasabayı (Soçi) kış olimpiyatlarına dönüştürmek için 60 milyar dolar harcamasını hiç makul görmüyor ve önce bunların sorgulanması gerektiğini savunuyor.
AB’nin kararsızlığı ve ABD’nin pasifliğinin Putin’i cesaretlendirdiğini ve bu durumu fırsata dönüştürmek isteyen Putin’in, aynen yüzyıl önce I. Nicholas’ın yaptığı gibi, bir Rus çarı edasıyla hareket ettiğine vurgu yapan Kissinger Washington’da yeni muhafazakârların ve Rusya’yı alt etmeye kararlı liberal şahinlerin dönüşlerine şahitlik ettiklerini ancak mevcut durumda Ukrayna’nın birliğini sağlamakla birlikte Rusya ile işbirliği zemini bulmanın daha önemli olduğunu ve Rusya’nın dağıtılmasının hedef olmaktan çıkartılıp uzun vadede Rusya’yı entegre etmenin yegane hedef olması gerektiğini söylüyor.
II. Dünya Savaşı’ndan beri ABD’nin müdahil olduğu beş savaştan da başarıyla çıkmadığını, tecrübelerden ders çıkarmamanın, tarihten anlamayan kişilerin karar alıcı olmasının acı sonuçlarını yaşadıklarını ifade eden Kissinger, tarih eğitiminin çarpıklığından da yakınıyor mülâkatta.
Bugünkü Soğuk Savaş havasını tahlil etmek ve Putin-Obama denklemini çözmek için 93’lük Kissinger’in mülakatını ve yankılarını kurcalarken bir yandan da Habertürk Gazetesi’nden Kübra Par’a röportaj veren Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun (dün ve bugün yayınlanan) değerlendirmelerini okudum. Zaman zaman “Türkiye’nin Kissinger’i” de denilen Ahmet Hoca’nın Stratejik Derinlik başta olmak üzere eserlerini okuyup anlamadan ve uluslararası şartları dikkate almadan mevcut dış politikayı insafsızca eleştiren kesimlerin nasıl bir açmaz içerisinde olduğunu ve Başbakan Davutoğlu’na nasıl da haksızlık ettiklerini bir kez daha gördüm.
Bugünlerde başta Suriye krizi bağlamında Rusya ile isabetli ve etkili politika oluştururken Kissinger ve Carter gibi ABD dış politikasının süreklilik unsurlarının mimarı olan isimlerin değerlendirmeleri bizim için elbette önemli ve göz açıcı. Ancak bu isimlerin yorumlarının kendi zaviyelerinden yapıldığını ve ABD menfaatlerini önceleyen tespitler içerdiğini gözden uzak tutmamak lazım. Onun için gelin biz Davutoğlu’nun sözlerine biraz daha kulak kabartalım ve bu hassas dönemde tarihine ve medeniyetine yabancı olmayan bir filozofun ve uluslararası sistem ve siyaseti çok iyi bilen yerli ve milli bir jeopolitik uzmanının başbakanımız olmasının kıymetini bilelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.