Teröristin hangi örgüte mensup olduğu önemli mi?
TERÖRÜN kabul edilemezliği üzerinde durmaktan çok terör örgütleri üzerinde duruluyor. Hâlbuki bir terörist hangi örgüte mensup olursu olsun teröristtir, insan hayatına yönelik eylem içindedir. Böyle olunca da artık bir takım gerekçelerle bazı örgütlere mensup olanları dolaylı da olsa aklama ve benimseme anlamına gelebilen yaklaşımlardan, değerlendirmeden vazgeçmek gerekiyor. Çünkü örgüte göre terörü ve teröristi nitelendirmek, ister istemez bazı örgütlere duyulan ilgi sebebiyle bazı teröristleri de birileri kendilerine yakın bulmaktadırlar. Benzer durum rüşvet ve yolsuzluk olaylarında da karşımıza çıkıyor. Sonuçta benim hırsızım iyidir gibi anlamsız bir değerlendirme ve koruma gündeme geliyor.
Meseleye Irak ve Suriye’de yaşananlar açısından baktığımızda dikkat edilirse yıllardan beri Irak ve Suriye’de değişik adlar altında bir takım terör örgütleri faaliyetteler. Ama değişik ülkeler farklı örgütlerin arksında yer alıyorlar. Böyle olunca da ister istemez bazı terör örgütleri yaptıkları kanlı eylemler sebebiyle bazı ülkelerce kınanmıyor, açıktan koruma altına alınıyorlar. Söz gelimi PKK terör örgütünün ana karargâhı 40 yıla yakın bir süreden beri önce Suriye’de sonrada Irak’ta faaliyette idi ve bu gerçek bilinmesine rağmen çeşitli ülkelerden destek almayı sürdürdü. Buna karşılık bazı örgütlerin eylemleri bir takım ülkeleri rahatsız etmeye başladığında yer yerinden oynadı. Bu arada, Türkiye her fırsatta PKK ile PYD arasında bir fark olmadığını, PYD’nin, PKK’nın Suriye ayağı olduğunu açıklamasına rağmen dikkat edilirse, ABD ve koalisyon ortakları ile Rusya gibi ülkeler bu iki terör örgütünü hala gündemlerine almış değiller. Gündemlerinde sadece IŞİD var. Elbette IŞİD’de terör örgüt ve teröre karşı olan ülkelerin terörle mücadelede bu örgüte karşı ortak hareket etmeleri gerekir. Ve bu ortak hareket özellikle Suriye’de sürdürülüyor. Ancak, PYD ve PKK özellikle korunuyor ve kollanıyor, bu iki örgüt terör örgütü gibi algılanmıyor.
Böyle olunca da Batılı ülkeler PKK ve PYD’ye, “Benim terör örgütüm ve teröristim iyidir” anlamına gelebilecek bir tavır sergiliyorlar. Hâlbuki samimi olarak terörden rahatsızlık duyuluyorsa adı ve kaynağı ne olursa olsun tüm ülkelerin ortak hareket etmeleri gerekir. Ortak hareket edilemediği sürece ister istemez her ülkenin kendine göre sempati duyduğu, destek verdiği terör örgütü varlığını sürdürmekte, sonuçta terörle hiçbir ilgisi olmayan insanlar hayatlarını kaybetmekte, insanlar rahatlıkla sokağa çıkamaz hale gelmektedirler. Bu bakıdan ne adına ve hangi gerekçeyle olursa olsun dünyanın her köşesindeki terör örgütlerine karşı ortak hareket oluşturulması gerekiyor. Bugün terörün kendilerine zarar vermediğini düşünerek bir takım örgütleri kanatları altında korumaya alanlar bir gün bir başka örgütün saldırısına muhatap olabilirler. O zaman bağırıp çağırmalarının bir anlamı kalmaz.
Türkiye uzun yıllardan beri bazı terör örgütlerinin saldırılarına muhatap oldu. Bir zamanlar ASALA terör örgütü dış temsilcilerimize yönelik eylemler sergilerken pek çok ülke gerektiği gibi tepki göstermedi. Öte yandan PKK terör örgütü ABD ve AB ülkelerinden aldığı destek sayesinde varlığını bugüne kadar sürdürebildi ve ülkemizi son aylarda bir savaş alanına döndürdü. Bunun tek sorulusu Batılı ülkelerin samimiyetten uzak ikiyüzlü tavırlardır. Nerede ve hangi ad altına olursa olsun terör örgütleri ve teröristlere karşı ortak bir tavır sergilenebilse yeryüzünde terör bir takım mevzi eylemlerin ötesine geçemezdi. Diyebiliriz ki, teröristler özellikle bölgemizde gemi azıya alamazlar, büyük şehirlerimize kadar eylemlerini sürdüremezlerdi. Bu bakımdan terörün birinci derce sorumluları teröristler ise ikinci dereceden sorumluları terör örgütlerine destek veren, dillerinden hak, özgürlük ve demokrasi şarkısını düşürmeyen ikiyüzlü ülkelerdir. Sorunun çözümü bu noktada yatmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.