Siyasetin çivisi çıktı!..
BAŞBAKAN Davutoğlu ve Başbakan Yardımcısı Türkeş’in yaptığı açıklamalar karşısında öncelikli olarak şaşırdığımı belirtmek isterim. Bazı okuyucularım bunda şaşıracak bir şey olmadığını, içlerindekini dışa vurduklarını söyleyebilirler. Doğrudur zaten bir siyasi iktidarın dostlarına bakıp kendilerinin hangi yolun yolcusu olduklarını anlamak mümkündür. Benim hayretim söylenen sözlerin yakışmıyor olmasına değil, hiç olmazsa siyaseten daha bir ölçüp biçerek konuşmak gerektiğinedir. Biz kimlerle birlikte olursak olalım bu millet nasıl olsa bize oy vermeye mecbur anlayışınadır.
İlk açıklama İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yaşanan patlamanın ardından Başbakan Davutoğlu’nun İstanbul Valiliğinde olayla ilgili olarak aldığı brifingde söylediği sözlerle ilgili. Sayın Başbakan Valilikteki konuşmasında, “DAEŞ taşeron bir örgüt. Hava operasyonlarımızı bazı ülkeler engelliyor. Ya kendileri DAEŞ’i yok etsinler ya da bıraksınlar biz yapalım. DAEŞ unsurları, rejim otobüsleriyle Suriye’nin kuzeyine getirildi” diyor. Söylenenleri sırası ile ele aldığımızda şaşkınlığımın sebebi anlaşılacaktır. Öncelikli olarak DAEŞ’in taşeron bir örgüt olduğuna vurgu yapıyor Başbakan Davutoğlu. Bu tespit bize göre çok geç kalmış bir tespittir. Biz bu köşede sadece DAEŞ’in değil, PKK ve PYD’nin de sömürgeci güçlere taşeronluk yaptığını aylardan beri dile getiriyoruz. Yani bunu bilmeyen ve duymayan kalmadı. Kısacası, bu ifade malumun ilanından ibaret. İkinci cümle ise Hava operasyonlarımızın bazı ülkeler tarafından engelleniyor olması değerlendirmesi. Daha öncede bir vesile ile dile getirmeye çalıştığım artık isim vermeden bazı ülkelere atıf yapmaktan vaz geçilmesi gerektiğidir. Bizlerin bu tür değerlendirmeler ve yorumlar yapmasının yadırganacak bir yanı yoktur ama Başbakan’ın kesin bilgi ve belgelere sahip olarak konuştuğu düşünüldüğünde kimlerin, hangi ülkelerin Türkiye’nin DAEŞ’e yönelik hava operasyonlarını engellediğinin insanımız ile paylaşılması gerekir. Bu tür olaylarda kimseyi incitmeyelim yaklaşımı sağlıklı olmaz. Çünkü, bizim DAEŞ’i ve diğer terör örgütlerini yok etmemize izin vermeyenler ülkemize ve insanımıza yönelik terör örgütlerinin saldırılarından terör örgütleri kadar sorumludurlar, suç ortağıdırlar. Bir bakıma terör örgütlerinden daha fazla işlenen cinayetlerden sorumludurlar. Meseleyi bu şekilde ortaya koyduğumuzda artık özellikle bu ülkenin yöneticileri kimseyi kırmayalım anlayışı ile hareket ederek terör örgütlerinin isimlerini vermekten kaçınmaktan vazgeçmelidirler. İsim vermeden yapılan açıklamalar terör örgütlerine destek veren ülke ve kurumları utandırmıyor. Bu artık kesin olarak görülüyor. Dolaylı ikazlardan terör örgütlerini taşeron olarak kullanan ülke ve kurumların anlamadığı ortada olduğuna göre ya bu tür isimleri gizleyerek açıklama yapmaktan vazgeçip kamuoyuna bu ülkelerin hangileri olduğu açık bir şekilde duyurulmalı ve gereği yapılmalıdır. Bu arada, bir yandan DAEŞ’e karşı Türkiye’yi harekete geçmemekle suçlayan ülkelerden bazıları hava operasyonlarımızı engelliyorlarsa -Başbakan’ın açıklamasından böyle bir sonuç çıkıyor- o zaman işin boyutu daha da değişecektir.
İkinci konu ise Başbakan Yardımcısı Türkeş’in yaptığı açıklama. Söz konusu açıklamayı kısaca ve yorumsuz olarak aktaracağım. Yani yorumu okuyucularıma bırakacağım. Türkeş Büyükelçiler Konferansında KKTC’ye götürülen su ile ilgili olarak Kıbrıs’ta bir akrabasının kendisine, “Suyu sanki bize getirdiniz. İsrail’e vereceksiniz de onun için” diye sitemde bulunduğunu anlatan Türkeş, “İnşallah sonra Kıbrıs Rum tarafına da veririz. İsrail’in de ihtiyacı var, oraya da veririz, verilmeli de” diyor.
Bu açıklamanın ardından sanıyorum yoruma gerek yok. Hâlâ eğer Kıbrıs Rumlarının ve İsrail’in su ihtiyacı bizim sorunumuz olabiliyorsa bana söyleyecek söz kalmıyor. Okuyucularım için ise her türlü yorum serbest.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.