Rektörün yasağı, önce kendine uygulanmalı
Boğaziçi Üniversitesi’nde yıllardır yasaksız eğitim var. Kadri Özçaldıran yeni rektör. Emretti, başörtülüler okula alınmayacak. Öğrenciler, güvenlik setini aşıp, rektörlük binası önünde protesto ettiler. İlk günden kolayca meşhur oldu.
Başörtüsü yasağının kökü darbelerde. Fransa masonları, “% 80 özgürlük istese aldırmayın” talimatlarını sonra açıklamak zorunda kaldılar. “Bu yasak, eski yasak. Niye yadırgıyorsunuz?” denemez. Bu, özellikle iki bakımdan çok farklı bir yasaktır.
1) Bu, farklı zemin ve farklı bir demokratik iklimde bir yasaktır:
Asırların değiştiremediği, millet hayatının, devlet varlığının en önemli temel kuralı, “Adalet, mülkün temelidir” diyor. Adaletin tartışmasız kabul edilen temel ilkelerinden biri de “Müktesep haklara dokunulamaz” hükmüdür.
Olay ne? Bugüne kadar başörtüsü yasağı olmayan bir üniversitede bir rektör geliyor. Yıllarca bu okulda okumuş öğrenciyi sokağa atmaya kalkıyor. Böylesine bir iptidailik, hak-hukuk tanımazlık, en ilkel kabile yönetiminde dahi olamaz. “Geçen dönemlerde olmadı mı?” denemez. Çünkü, devlette değil, darbelerde oldu.
Devletler hukuk temeli üzerine oturur. Kabile yönetimi dahil. İşgal ve darbelerle yönetime el konulduğu zamanlar, devlet yoktur ki hukuk olsun. Bu o kadar açık bir gerçektir ki, bütün dünyada darbeciler, ülke meselelerini içinden çıkılmaz hale getirdikten sonra gitmek zorunda kaldıkları zaman, eğer uzlaşma ile gidiyorlarsa, yeni anayasaya mutlaka “kendilerini kanunlara karşı koruyan” bir geçici madde koyarlar. Bütün darbe anayasalarında kalıplaşmış bir hüküm, 1960 darbe Anayasası Geçici 4 madde 2. fıkrasında: “…MBK ve Devrim Hükümetlerinin karar ve tasarruflarından ve bunların, idarece veya yetkili kılınan organ veya mercilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta bulunanlar ve uygulayanlar hakkında cezai ve mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine baş vurulamaz” denmektedir.
Yassıada Mahkemesi Baş Yargıcı Salim Başol da bu hukuk dışılığı, “Sizi buraya getiren kuvvet böyle istiyor” diyerek zabıtlara geçirmiştir.
Darbe ve ülke işgallerinin hukuk ve insan haklarına aykırı karar ve zulümleri, adalete dayalı devlet hayatı için emsal ve gerekçe yapılamaz. Rektör veya loca arzu ediyor diye, insanın okuma ve kendini geliştirme hakkı çiğnenemez. Postmodern darbe döneminde dahi yapılmamış bir zulmün yeniden hortlatılmasını hiçbir vicdan kabullenemez.
2) Bu yasak, uygulayan rektör yönünden de ciddi bir çelişkidir. Ahmet Necdet Sezer, “Kamusal Alan”ını, “İslâmi sembol”e göre çizmiştir. Bu alanda sakal da vardır. Nitekim rahibeler, Türkiye’de örtüleriyle ders veriyor, top sakal orduevine giriyor. Yasak yalnız Müslümana. Müslüman sakalı yasaklıdır. Müslüman sakalı mı, başka sakal mı, net ayrılamadığından genelleştirilmemiş ama başlanmıştır. Bıyık dahi fişlemeye girmiştir. Tezada bak ki, yasak koyan rektörün gazetelerdeki sakalı, görüntüde “tıraşı gecikmiş bir Müslüman sakalı”dır. Başörtüsü gibi bir sembol. Kendi yasağı gereği, üniversiteye sokulmaması gereken ilk kimse bu rektördür.
Bu zulümlerin, hiç yararı yok mu? Olmaz olur mu! Müslümanı dalgınlığından kurtaran şok tedavisidir bunlar. Zorluklar, eğer yılgınlığa, ümitsizliğe düşüremiyorsa, güç olarak geri döner. İslâm’da ümitsizlik yoktur. Zorluklar, Müslümanı, onu aşacak imkanı kazanmakla ve zulüm diyarında boynu bükük kalmamakla sorumlu kılar. Allah’tan başkasının önünde eğilmeyen, zulme ram olmayan, insani yüceliğe sahip bir iman, şuur ve iradeye sahiptir Müslüman.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.