Gerçek değişmez ama tereddüde sebep olur
ANKARA’DA 28 insanımızın ölümüne yol açan bombalı saldırının failinin ilk açıklanan isim ile sonradan belirlenen ismin farklılığı bazı çevrelere kafaları karıştırmak için fırsat vermiş oldu. Aslında olayın hemen ardından açıklanan isim ve bu ismin bağlı olduğu örgüt konusunda teröre destek veren çevreler daha ilk günden resmen açıklanan örgüt ve isim konusunda farklı değerlendirmeler yaptılar. Bir bakıma PYD ve PKK’nın terör saldırısı ile alakası olmadığı izlenimi vermeye çalıştılar. Bunu yaparken hedeflerinin iç kamuoyundan çok dışa yönelik bir hamle olduğu da görüldü. Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Kati Piri’nin soluğu Türkiye ve özellikle de Diyarbakır’da alması terör örgütü sempatizanı ve yandaşları ile bir takım görüşmeler yaparak bilgi toplaması da bu gerçeği ortaya koydu. Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır’ın, “AP’nin muhatabı örgütler değildir” şeklinde tepkisine yol açtı. Bayan Kati Piri’nin bu cesareti nereden aldığı konusu üzerinde ayrıca durulması gerekiyor. Sanıyorum Türkiye’nin ısrarlı bir şekilde içeriye kabul edilmesi için AB kapısında beklemeyi sürdürmesi bunun sebebi olsa gerektir. Ancak, bu gelişmeyi AB’nin de ABD gibi terör örgütlerinin dostluğunu Türkiye’ye tercih ettiklerini gösteriyor. Buna rağmen ille de ABD ve AB ile birlikte yürüyeceğiz ısrarını sürdürenlerin hiç olmazsa olayların ardından açıklama yapmakta aceleci davranmamaları gerektiği Ankara saldırısının ardından bir kez daha görüldü. Çünkü terör örgütleri ve arkalarındaki üst aklın sahipleri gelişmeleri kendi lehlerine çevirmek hususunda her türlü yola başvurmakta kararlıdırlar. Belli ki yetkililer Ankara saldırısının ardından olayın arksında PYD ve PKK’nın bulunduğu açıklamasının ardından sanal âlemde ortaya TAK diye bir örgüt ismi atıldı. Yani, PKK ve PYD’nin arkasındaki güçler hedef saptırmak için sanal âlemde harekete geçtiler. Bu konuda içerideki maşalarından da destek buldular. Böyle olunca DNA testinin ardından bombalı saldırıyı gerçekleştiren teröristin Salih Neccar değil Abdulbaki Sömer olduğunun tespit edilmesi ister istemez PKK ve PYD ile bu örgütlerin arksındaki büyük bir ihtimalle terör eyleminin planlayıcısı olabilecek yabancı istihbarat örgütlerine olayı istismar edecek fırsat verilmiş oldu.
Abdülbaki Sömer’in Salih Neccar kimliği ile Suriye’den PYD kontrolündeki bölgeden ülkemize girmiş olması Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un ifadesiyle isminin başka olması gerçeği değiştirmese de kafalarda bir takım soru işaretlerinin oluşmasını engellemiyor. Çünkü ilk açıklamada teröristin Suriye vatandaşı olduğu belirtildi. Elindeki nüfus kâğıdında böyle bir ifadenin olması ilgilileri bu yönde açıklama yapmaya itmiş olabilir ama DNA incelemesinin ardından saldırganın Suriye değil Türkiye Van doğumlu olduğunun belirlenmesi isim açıklamada aceleci davranıldığını gösteriyor. Hâlbuki olayın hemen ertesi günü açıklama yapmak yerine DNA incelemesi beklenerek daha sonra yapılsaydı sanıyorum istismarcılara ve özellikle de terör örgütü yandaşları ve arkasındaki yabancı güçlere, özellikle de Türkiye karşıtı algı operasyonun gönüllü destekçisi Kati Piri gibilere fırsat verilmemiş olurdu. Gerçi Kati Piri gibiler için böyle bir fırsata da gerek yoktur. Onlar Türkiye yerine bir takım örgütleri muhatap kabul etmek hususunda gönüllüdürler ama mademki bu ülkeyi yönetenler AB sevdasından bir türlü vazgeçemiyorlar hiç olmazsa onlara istismar fırsatı vermemek hususunda dikkatli olunmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.