İpin ucu zalimin elinde olursa!..
Srebrenitsa katliamına imza atan Sırıp Kasabı Karadziç soykırımdan mahkûm edilmiş. Verilen ceza 40 yıl. İçeride yattığı da çıkıldığında, bu sürenin daha da düşeceği düşünülürse binlerce Müslüman’ın katilinin hayatını binlerce Müslüman’ın hayatından Savaş Suçları Mahkemesi daha değerli bulmuş. Denilebilir ki, böyle bir caninin idam edilmesi gerekirdi. Aksi halde katiller gelecekte de benzer toplu katliamları rahatlıkla yapabileceklerdir. Ancak, idam cezası kaldırıldığı için verilemedi ise müebbet hapis cezası verilemez miydi? Verilebilirdi ama katledilenler Müslüman, katleden Hıristiyan kimliğine sahip olunca işledikleri suç ne kadar ağır olursa olsun, yargı onların lehine işliyor. Kısacası Haçlı ittifakı ve dayanışması Müslümanlara karşı hükmünü sürdürüyor.
Bu arada eğer katiller Haçlılara hizmet ediyor, onlar adına Müslümanları katlediyorlarsa durum yine değişmiyor. Türkiye ısrarlı bir şeklide PYD’yi PKK terör örgütünün Suriye kolu olarak ilan ediyor, dostları(!) tarafından da terör örgütü olarak ilan edilmesini istemesine karşılık ısrarlı bir şekilde ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüleri tarafından PYD’yi terör örgütü olarak görmediklerinin açıklanmasının makul bir izahı olabilir mi?
Tüm bunlara karşılık Türkiye’yi yönetenlerin ısrarlı bir şekilde Haçlılarla ittifakı sürdürüyor olması, hayatın her alanını onlara benzetecek düzenlemeler yapmasını anlamak mümkün değil. Yani, adı ister ABD, ister AB, ister Rusya olsun aralarında her zaman birlik oluşturabilmektedirler. Buna karşılık Müslüman ülkeler söz konusu olduğunda laf olarak bir takım dostluk mesajları yayınlıyor olsalar da eğer bir Hıristiyan ülke ile Müslüman ülke ya da bir Hıristiyan ile Müslüman arasında ihtilaf söz konusu olduğunda Batı yargısının adalet anlayışı hep nalıncı keseri gibi Hıristiyanlardan yana kesiyor.
Bu zalim ve çıkar üzerine kurulmuş düzenin değişmesini düzeni kuranlardan beklemek doğru olur mu? Bu soruya evet demek saflığında ötesinde bir anlam ifade eder. Bu hüküm süren sömürü düzeni yıkılamasa bile adalet üzere yürümesi için özellikle düzenin ezdikleri, yani mazlumların buna isyan etmesi gerekiyor. Elbette ideal olan Batı anlayışı ve medeniyet değerlerini esas alan düzenin yerine İslam medeniyetinin değerlerini esas alan bir düzenin kurulmasıdır. Maddeyi putlaştıran bir anlayışın elinden adaleti esas alacak bir sistemin doğmasını beklemek yanlış olur. Bu zalim düzenin yerine hak ve adaleti esas alan bir düzenin tartışılması ve bu uğurda çaba gösterilmesi ise öncelikli olarak Müslümanlara düşüyor. En azından toplumlar bu konuda hassas hale gelmeli, ‘Yeter artık’ diyebilmelidirler. Kendilerini efendi dünyanın geriye kalanlarını köleler olarak gören zalimler sürüsünün insafına sığınmanın anlamı yoktur. Bunda ısrar edenler, Müslümanlara erişilmesi gereken hedefi Batı dünyası olarak ısrarlı bir şekilde takdim edenler yeryüzünde akan her damla kan, yaşanılan her haksızlıktan paylarına bir sorumluluk, vebal düştüğünü unutmamalı.
Bu noktada bir dostumun gönderdiği Cuma mesajını aktarmak istiyorum:
“Gözünü açıyorsun ‘Doğdu’ diyorlar…
Gözünü kapatıyorsun ‘Öldü’ diyorlar.
Arasındaki bir göz kırpmaya da ‘Ömür’ diyorlar”
Dünya üzerendeki haksızlıkları, kan ve gözyaşını dile getirmek elbette görevimiz. Ama esas olan İslam medeniyetinin yeniden yeryüzünde belirleyici olması, uğrunda gayret sarf edebilmektir, zalimlerden adalet bekleyerek zulmü sona erdiremeyiz. Bunları bir ümitsizlik ifadesi olarak değil, kendimize dönmemiz gerektiğine dikkat çekmek için ifade ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.