Başkanlık ve dar bölge sistemi
Görünen o ki, AK Parti iktidarı başkanlık sistemini Türkiye’nin gündeminden düşürmeyecek. Yıllardan beri sürekli gündemimizde olan bu konunun artık bir sonuca bağlanmasında zaruret var. Çünkü ülkenin iç ve dış pek çok sorunu başkanlık sistemi tartışmaları arasında ya tamamen gözden kaçıyor ya da gerektiği kadar üzerinde durulamıyor. Söz gelimi Irak ve Suriye’de yaşananlar konusunda özellikle iktidar yanlısı medya sık sık Suriye’de Rusya’nın ve İran’ın ne işi olduğunu soruyor, bu ülkelerin olayların içinde yer alması eleştiri konusu yapılırken nedense ABD ve bazı AB ülkelerinin Irak ve Suriye’de ne işi olduğu sorusu akla gelmiyor. İncirlik Üssü’nü ABD ve koalisyon ortaklarına niçin açtığımız sorusu da sorulmuyor. Bir adım daha atarsak, Suriye’de çatışmaların gündeme geldiği günden itibaren Esad’a birkaç aylık ömür biçenlerin böylesine ciddi bir yanılgıya sürüklenmiş olmaları ve toplumu da bu yanılgılarına ortak etmiş olmaları da sorgulanmıyor. Çünkü varsa da yoksa başkanlık sistemi ve paralel yapıya yönelik operasyonlar tartışılıyor. Bu noktada yukarıda dikkat çektiğim bir hususa açıklık getirmek isterim. Irak ve Suriye’de özellikle Rusya’nın bulunmaması gerekir. Ama bu durum binlerce kilometre ötelerden gelip bölgemize yerleşmiş olan, ülkeleri işgal eden, terör örgütlerine destek veren ABD’nin bulunmasını haklı göstermez. Ne var ki, iktidar, ABD yanlısı politikalara daha işin başında teslim olduğu için olsa gerek bir kısım medya ısrarla Rusya’nın Suriye’de ne işi olduğunu soruyor, sorguluyor da ABD’nin ve bazı AB ülkelerinin ne işi olduğunu sormuyor, sorgulamıyor. Dikkat çekmeye çalıştığım husus işte bu çelişkidir. İşin doğrusu Irak ve Suriye’de hiçbir yabancı gücün bulunmamasıdır. Çünkü hangi gerekçeyle olursa olsun bir ülkeye yabancı güçler gelmiş, oralarda operasyon yapıyorlarsa bunun adı işgal ve sömürgeciliktir.
Bu gerçeği başkalarının da görmemesi mümkün değil. Ne var ki, iktidar tarafından ana gündem maddesi olarak başkanlık sistemi tespit edildiğinden diğer çok daha önemli konular arada kaynıyor. Biz bile başkanlık ve dar bölge seçim sistemi üzerinde durmak için yazıya başladığımız halde köşemizin önemli bir bölümünü farklı bir konuya ayırmış olduk.
Adalet Bakanı’nın başkanlık sistemi ile birlikte gündeme getirdiği dar bölge seçim sistemi aslında uzun yıllardan beri arada bir gündeme gelir ama bir türlü hayata geçirilmedi/geçirilemedi. Dar bölge sistemi kimilerine göre seçmenin adayları yakından tanıyarak oy kullanmasını sağlayacağı için gereklidir. Ama kimilerine göre de dar bölge sistemi aynı zamanda çoğunluk sistemi demektir. Yani, bir seçim bölgesinde diğer partilerden bir oy fazla alan milletvekilini çıkartacak, diğerlerinin aldığı oy boşa gitmiş olacaktır. 1950-60 arasında ülkemizde çoğunluk sistemi uygulandı. Bir seçim bölgesinde rakiplerinden bir oy fazla alan parti o seçim bölgesindeki tüm milletvekillerini çıkardı. Dar bölge sisteminin ondan farkı seçim bölgesinin 1 ya da iki milletvekili çıkartacak şekilde düzenlenmesi olacak.
Dar bölge sisteminin üzerinde ciddi olarak düşünüldüğünde istikrar uğruna adaletin devre dışı bırakılacağını görmek mümkündür. Seçmenin adayları yakından tanıyıp inceleyerek oy vereceği iddiası ülkemizin gerçeklerine pek fazla uymuyor. Çünkü ülkemizde çok az istisnaları olmakla birlikte oy genellikle şahıslara değil, patilere veriliyor. Dar bölge sisteminin getireceği ileri sürülen yararlar olmakla birlikte uygulamada bunların tam olarak hayata geçmeyeceğini söylemek yanlış olmaz.
Bu bakımdan başkanlık sistemi ile birlikte kuvvetler ayrılığının çerçevesi doğru olarak belirlenebilirse seçim sistemi ile fazlaca oynamanın anlamı yoktur. Çünkü istikrar sağlayacağız diye bir parti aldığı yüzde 30-35 oyla Meclis’te yüzde 65-70 çoğunlukla temsil edilecek olursa böyle bir sonuç kimsenin içine sinmeyecek, yeni tartışmaları gündeme getirecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.