AB üyeliği işin başında halka sorulmalıydı
AB kapılarına dayanan mültecilerin geri kabulünü öngören anlaşmanın maddelerinden birini de AB ülkelerinde Türklere vize muafiyeti oluşturuyordu. Ne var ki, anlaşmanın hemen arkasından AB tarafınca bir oyalama ve bahaneler icat etme taktiği uygulanmaya başlandı. Aslında bu tavır bizim için sürpriz olmayan bir gelişme olmakla birlikte geri kabul anlaşması topluma büyük bir başarı gibi sunulunca arkasından Türkiye’ye verilmiş sözlerin sadece kâğıt üzerinde kalacağının ortaya çıkması ister istemez Türkiye’yi ve insanımızı rahatsız etti. Etmesi de doğaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu rahatsızlığını gerekirse AB’ne girip girmeme hususunda referanduma gidilebileceğini söyleyerek dile getiriyor. Yine medyaya yansıyan açıklamaya göre Erdoğan, “AB, Müslüman olduğumuz için bizi kabul etmiyor. Biz de milletimize gidip, AB ile müzakerelere devam mı, tamam mı diye sorarız” diyor. AB’nin bir Hıristiyan birliği olduğunu, Türkiye’yi Müslüman olduğu için arasına almayacağını, alsalar bile bizim girmememiz gerektiğini 40 yıldır söyler yazarız. Erbakan Hocamın AB ile ilgili değerlendirmeleri de herkesin hatırındadır. Yani, AB’nin Türkiye’yi Müslüman olduğu için almayacağı fikri ve görüşü yeni ortaya çıkmış değildir. Baştan beri bilinmektedir. Kaldı ki, pek çok Avrupalı AB’nin bir Hıristiyan Birliği olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Bu bakımdan Sayın Cumhurbaşkanı’nın değerlendirmesine katılmamamız mümkün değil. Ancak, bu tespiti ve açıklamayı yaptıktan sonra da AB ile müzakereler sürdürülecek ise, bir diğer ifade ile iki fasıl daha açma sözü verildiğinde hiçbir şey olmamış gibi ilişkilerimizi sürdürecek isek bu tür açıklamaların bir anlamı kalmaz. Bu noktada AB ile müzakerelerin sürdürülüp sürdürülmemesinin referanduma götürülmesi aslında daha işin başında yapılması gerekiyordu. Bu yapılmadı. Çünkü Türkiye’de yönetimde bulunanlar önce karar alıp, uygulamaya başlıyor, işler sarpa sarınca referanduma gitmek akla geliyor. Bu bakımdan iki gün sonra vize muafiyeti uygulamaya konulsa bile müzakerelerin devam edip etmemesi konusunda insanımıza sorulması gerekiyor. Yani, bu tür çıkışlar bir rest çekme şeklinde değil eylem olarak gündeme getirilmeli.
Başbakan Yıldırım da terörle mücadele yasasının değiştirilmesini isteyen AB’yi eleştirerek, “Türkiye’nin toprak bütünlüğünden daha önemli hiçbir şey yoktur. Varsın olmaz olsun vize muafiyetleri” şeklinde tepkisini dile getirmiş. Peki, bu açıklamanın ardından geri kabul anlaşmasının uygulanmasına son verilecek mi? Yani, tepkiler doğru ve haklı ama bu tepkiye uygun eylem ne olacak? Eğer, sadece tepki verilecek uygulamada bir değişiklik olmayacak/olamayacaksa bu tepkilerin bir anlamı olabilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın açıklamalarının yer aldığı medyada bir de AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik’in bir açıklaması vardı. “Türkiye büyük bir Avrupa gücüdür” başlığı altında yer alan açıklamada Çelik şu değerlendirmeyi yapıyordu:
Çelik, Türkiye’nin çok büyük risklerle karşı karşıya olduğunu, ulusal egemenliğimiz için mücadele verdiğimizi belirterek, “Ama bu mücadele Avrupa’nın da güvenliğini sağlamaktadır. Türkiye Avrupa dışında bir ülke değildir. Türkiye AB üyesi olmasa da büyük bir Avrupa gücüdür, büyük Avrupa demokrasisidir.”
Derdim açıklamaları eleştirmek değil, söylem ile eylem arasındaki çelişkiye dikkat çekmeye çalışıyorum. Ama ister istemez özellikle Çelik’in açıklamasının ‘siz bizi aranıza alsanız da almasınız da biz bir Avrupa ülkesiyiz’ yaklaşımını yansıtmasını doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Türkiye Avrupalı olmaya mecbur mudur? 150 yıldır Avrupa’yı ulaşılması gereken hedef olarak belirledik, onlara benzemeye çalışmaktan canımız çıktı. Ama geldiğimiz noktada ne onlar gibi olabildik, ne de onlar bizi kendilerinden kabul ediyor. Kısacası, ne Doğulu kalabildik ne Batılı olabildik. O zaman hâlâ Avrupalı olacağız, siz bizi kabul etseniz de etmeseniz de biz sizdeniz demenin anlamı olabilir mi?
Gelinen noktada artık Türkiye kesin bir karar vermek ve konumunu netleştirmek durumundadır. Kendi geçmişimizden bu kadar utanmanın manasızlığının farkına varılmalıdır artık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.