Darbecilerin ruhsal boyutunun incelenmesi gerek
DARBE girişiminin arkasından yayınlanan ilk yazımda son darbe girişiminin öncekilere hiç benzemediğini belirterek nedenlerini sırlamıştım. Bu defa darbecilerin Millet Meclisi’nin, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün, Başbakanlığın, Özel Kuvvetler Merkezi’nin bombalanması, sokaktaki insanları ve arabaların üzerine tankları sürerek ezilmesinin arkasındaki ruh halinin doğru okunması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bundan önceki darbe ve darbe girişimlerinde hedef kurumları ele geçirmek, iktidar sahiplerini toplayıp etkisiz hale getirerek yönetimi ele geçirmek idi… Meclis toplantı halindeyken bombalamak demek sadece Meclis binasını kullanılmaz hale getirmekten öte içindeki insanları da katletmeyi hedef aldıklarını gösteriyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bombalanması, sonrada adeta bütün katların helikopterlerden taranmasının hedefi görevlileri etkisiz hale getirmek olamaz. Çünkü bombalamanın hedefi orada görev yapan insanların ortadan kaldırılmasıdır. Özel Hareket Merkezi’ni bombalamanın maksadı da içindekilerle birlikte merkezin yok edilmesi anlamına gelir. Kısacası kurumların içlerindeki görevliler enterne edilir, yani devre dışı bırakılarak kurumlara el konulurdu. Bu defa öylesine hareket edildi ki, havadan bombalayarak ortada ne kurum ne de kurumlardaki görevlileri bırakmamak için yola çıkılmış olduğu görüldü. Kısacası son hareket bir darbe girişimi ve iktidarı ele geçirme hareketinin ötesinde yok etme girişimiydi. Böyle bir görüntü ortaya çıktı. Bu arada özellikle sivil insanların üzerine uçaklardan ve tanklardan hedef alınarak ateş açan, insanları ezerek ya da vurarak katleden darbecilerin ruh halinin sağlıklı olmadığını, bunun sebebinin içlerinde birikmiş kinin böylesine bir öfkeye dönüşmüş olduğunu gösterdiğini düşünüyorum. Bu haliyle son darbe girişimi ABD’nin dünyanın çeşitli ülkelerinde uyguladığı ‘Şok Doktrini’nin Türkiye versiyonu olabileceğini akla getiriyor. Toplumlarda köklü ekonomik ve sosyal değişimleri hedefleyen sömürgeci güçler bu işi yapmak için toplumlarda oluşan toplu travmalardan yararlanırlar. Söz konusu travma ya sel, deprem ve sel gibi tabii afetler sonucu ortaya çıkar ve bundan yararlanarak isteklerini toplumlara ve yöneticilere dayatırlar. Ya da yine pek çok ülkede örneği görüldüğü gibi toplumsal şok ve travma darbeler yoluyla oluşturulur. Böylece şoka tabi tuttukları toplumlara dayatılan isteklere fazlaca direnme imkânı olmaz. Ülkemizdeki son darbe girişiminin şeklide adeta toplumsal travmaya yol açmanın hedeflendiğini gösteriyor
Bu arada darbe girişimine giden yolda uzun süre terör örgütlerinin devreye girmesi, kazılan hendekler, Suriye’de PYD’nin devreye sokulmasının bir bütün olarak ele alınması da yanlış olmaz.
Çünkü eğer son darbe girişiminin arkasında ABD var ise – kanaatim bu yöndedir - PKK ve Suriye kolu PYD’nin arkasında da ABD’nin olduğu gerçeği birlikte değerlendirildiğinde darbeciler ile bu terör örgütleri arasında da bir bağ kurmak mümkündür. Çünkü darbecilerin sergilediği yukarıdan beri izaha çalıştığım uygulama ile terör örgütleri ve teröristlerin uygulaması arasında ciddi bir benzerlik vardır. Yani, Türkiye’de ekonomik, sosyal ve dini yönden kendi istedikleri doğrultusunda bir değişimin gerçekleştirilebilmesi için ‘Şok Doktrini’ni devreye sokmuş olmaları mümkündür. Bundan önceki darbeler ve darbecilerden beklenen ile defaki beklenti arasında önemli farklar olduğu, bunun toplum tarafından kabullenilebilmesinin ise ancak toplumun şok yoluyla travma yaşamasının sağlanmasından geçtiğini söylemek mümkün.
Meseleye bu açıdan baktığımızda darbe girişiminin önlendiğini düşünmekle birlikte tedbirin elden bırakılmaması gerekiyor. Çünkü sömürgeci güçler hedeflerine ulaşana kadar maşalarının yakasını bırakmayacaklar, maşalar enterne edilmiş olsa bile yeni maşalar aramaktan vazgeçmeyeceklerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.