ABD ve koalisyon Musul’u, Esad ve Rusya Halep’i yıkıyor
Musul’a yönelik 63 ülkenin ortak harekât sürdürdüğü, Halep ise terör örgütünden temizlenmek için Esad güçleri ve Rusya tarafından vuruluyor. Sanki iki taraf aralarında anlaşmış, Musul ile Halep pay edilmiş. Niçin, Musul ve Halep terör örgütlerince ele geçirilmeden bu şehirlere sahip çıkılmadığı, terör örgütlerinin beli kırılmadığı sorusunun cevabını şimdiye kadar veren olmadı. Özellikle son zamanlarda Irak merkezi yönetimi Musul’u kurtarmak için bir çabanın içine girdi de Irak ordusunun Musul’u hiçbir direniş sergilemeden DAEŞ terör örgütüne terk ettiği sorusunu soran da, bir açıklama yapan da yok. Öyle anlaşılıyor ki, terör örgütlerini Irak ve Suriye’de sahaya sürenler ile bugün terör örgütlerinin işgal ettiği yerleri kurtarmak(!) için harekete geçmiş görünenler aynı ülkeler ve aynı merkezler. Böyle olunca da ister istemez gerek Irak gerek Suriye’deki terör örgütleri ile özellikle ABD’den yapılan açıklamalar sürekli olarak çelişkileri gündeme getiriyor. Söz gelimi Türkiye PKK’nın Suriye kolu PYD’yi terör örgütü olarak ilan etmesine rağmen ABD bunun aksini savundu/savunuyo. Hatta Türkiye ısrarlı bir şekilde PYD’nin Fırat’ın doğusuna çekilmesini, aksi halde vuracağını açıklamasına rağmen terör örgütünün müttefiki ABD –bu nitelendirmeyi bilerek ve özellikle kullanıyorum- PYD’nin Fırat’ın batısına geçmeyeceğini çeşitli kereler açıklamış olmasına rağmen bu defa terör örgütü PYD’nin Menbiç-El Bab hattında 8 köyü ele geçirdiği haberleri medyaya yansıyor. Kısacası, yapılan açıklamalar ile olaylar yalan içinde yalan olarak ortaya çıkıyor. Böyle olunca Suriye’de ABD’nin müttefik olarak PKK/PYD’yi tercih ettiğini söylemek yanlış olmuyor. Çünkü Özgür Suriye Ordusu’nun TSK’nın desteği ile ağırda olsa El Bab’a doğru ilerlemesi karşısında ABD ve müttefiklerinin paniğe kapılması yapılan tüm açıklamaların sadece Türkiye’yi oyalamaya yönelik olduğu, bir diğer ifadeyle uygulanan planın bir parçası olduğu açıkça görülüyor. Artık bu ülkeyi yönetenlerin ABD başta olmak üzere Haçlı ittifakını oluşturan AB ülkelerinin dost ve müttefik olarak nitelendirilmesinin kendimizi kandırmak anlamına geldiğini görmeleri lazım.
Sürekli olarak ABD ile AB’yi birlikte dile getirmem tesadüf değil. Çünkü ABD’nin müttefikleri AB ülkeleri. Bölgemiz ve İslam dünyasına yönelik planların uygulanmasında birlikte hareket ediyorlar. Bu birlikteliği kısaca Haçlı ittifakı olarak nitelendirmek yanlış olmasa gerek. Çünkü 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ’nün gerçek yüzü tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmış olmasına rağmen bu ittifak FETÖ’ye yönelik ortak bir koruyucu kalkan oluşturdu. Yani, Türkiye’ye yönelik terör eylemleri sergileyenler örgütler ABD ve AB tarafından koruma altına alınmış durumda. Yapılan çalkamalarda hep bu çizgide sürüyor. Ne zaman Türkiye’de sinirler gerilmiş, yüksek sesle, “Yeter artık” diye bağırılmış ise o zaman birleri çıkıp gönül alıcı bir iki cümle kuruyorlar. Aylarca 15 Temmuz’u bir darbe girişimi olarak kabul etmeyen, darbecilere kucak açan AB ülkelerinden bir sorumlu, AB Komisyonu’nun Birinci Başkan Yardımcısı, Fetullahcı Terör Örgütü’nün (FETÖ) kesinlikle darbe girişiminde rol oynadığına dair artan işaretler bulunduğunu söylese de bu yönde atılmış bir adım yok. Kendilerine sığınmış olan FETÖ mensuplarının iadesi yönünde gelişme bir tarafa işaret söz konusu değil. Böyle olunca AB’den yapılan sert ve ters açıklamaların ardından bu tür ifadelerin Türkiye’yi tatmin etmesi mümkün değil. Mademki AB, artık FETÖ’nün darbe girişimi olduğunu kabul etti, bu kabul ile birlikte ne yaptı Kabul etti de ne oldu Olan bir şey yok. Yapılan açıklama sadece öfke yatıştırmaya yönelik.
Irak ve Suriye’ye yönelik ABD ve AB tavrı ile FETÖ’ye yönelik tavırlar aynı çizgide. Yani, Türkiye ya da diğer İslam ülkeleri söz konusu olduğunda ABD ve AB ortak hareket ediyorlar. Zaten Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından NATO için yeni düşman olarak İslam ve Müslümanların belirlenmiş olması da bu gerçeğin ifadesi değil mi Ne yazık ki, dünyayı, özellikle de İslam dünyasını uzun yıllar komünizm öcüsü ile korkutup koruyucu(!) kanatları altına çekenler bu tehlikenin ortadan kalması ile NATO’yu dağıtmaları gerekirken yeni düşman olarak İslam’ı belirlediler. Belli ki, bu yönde önceden hazırlanmış bir B planı varmış ve Sovyetlerin dağılması ile birlikte bu B planını devreye soktular. Ne yazık ki, İslam dünyası yine hiçbir sorgulama yapmadan ABD ve AB’nin kanatları altına kendini attı. Biz bize yeteriz deyip kendi ayakları üzerinde durmayı denemedi. Dileriz bu tavır çok geçmeden değişir, İslam Birliği’nin önemi kavranır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.