Şanghay Beşlisi olabilir de İslam Birliği olmaz mı?
Avrupa Birliği’ne girmeyi uzun yıllar kendisi için vazgeçilmez bir hedef olarak belirleyen, bunun için Avrupa Birliği Bakanlığı kuran AK Parti iktidarı Türkiye’ye karşı sergilenen düşmanca tavırların sonunda isyan bayrağını açtı. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere yetkililer, “Varsa yoksa AB dememek gerekiyor” demeye başladılar. Bu yaklaşım Milli Görüşçülerin 40 yıldır gündemde tuttukları bir husustu. Hatta Avrupa Birliği daha Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olarak faaliyetlerini sürdürürken rahmetli Erbakan Hocamız, “AET sadece bir ekonomik birlik değildir. Hedefleri siyasi birliktir” diyerek gelecekte olacaklara dikkat çekmişti. Tüm bu uyarılar toplumda karşılık bulmuş olsa da belli bir kesim, özellikle de kendilerini cumhuriyetin kurucusu ve koruyucusu olarak takdim edenlerin AB konusundaki tavırları tam bir azat kabul etmez kölelik yaklaşımı ile sürüp geldi. Bu yaklaşım sahiplerinin fazlaca yadırganacak bir yanı yoktu. Çünkü onlar için ulaşılması gereken hedef Avrupa idi. Her alanda Avrupa’ya benzemekti. Kısacası Avrupa taklitçiliği içlerine işlemişti. Ne var ki, yıllar sonra Milli Görüş hareketinden kopup yeni bir siyasi hareket oluşturanlarda benzer bir tavır sergilediler. Onlar da AB üyeliğini vazgeçilmez bir hedef olarak nitelendirdiler. Hem de sadece nitelendirmekle kalmayıp Avrupa Birliği adı altında bakanlık oluşturdular. Bu yaklaşıma rağmen aradan geçen 14 yılda AB’den beledikleri ilgiyi ve yakınlığı görmediler. Aslında görmeleri de mümkün değildi. Bunun da ötesinde AB ülkeleri Türkiye’ye karşı düşmanca bir tavır ve uygulama sergilemeye devam ettiler. Açıkça AB ülkeleri Türkiye düşmanı terör örgütlerine mensup teröristlere kucak açtılar, onlar için bir sığınak oluşturdular.
Netice itibariyle görüldü ki, AB Türkiye’yi arasına almayacağı gibi, düşmanlıkları giderek arttı. Türkiye’yi terör örgütleri yoluyla sıkıştırıp parçalamak düşüncesinden vazgeçmeyecekleri netlik kazandı. Bu tavır sonunda AB üyeliğini öncelikli hedef olarak ilan eden siyasi kadroları da bıktırdı ve isyan bayrağını açtılar. Bu isyan ne kadar sürer, AB’den az da olsa bir yaklaşım sesi duyulduğunda bayrak indirilir mi bilinmez. Ama dost ve müttefik ABD ile AB ülkelerinin aynı çizgide ve Türkiye aleyhinde birlikte hareket ettiklerinin netlik kazanması ile ülkeyi yönetenlerin yeni bir arayış içine girdikleri görülüyor. Bu yeni arayış elbette ABD ve AB’den tam olarak kopmadan yeni bir alternatif oluşturmak şeklinde ifade edilebilir. Çünkü Türkiye’nin kayıtsız şartsız tek hedef olarak AB, ABD ve NATO şeklindeki yaklaşımı aleyhine işliyor. Bunun için de yeni bir alternatif arayışının yanılış bir yanı yok. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Türkiye’nin varsa da yoksa da AB dememesi gerekiyor” sözlerine katılmamak mümkün değil. Ancak, bu yaklaşım için, “Varsa da yoksa da ABD ve NATO da dememesi gerekir” şeklinde doldurulması gerekir. Bu tespitin ardından bugüne kadar dost ve müttefik kabul edilen, ulaşılması gereken hedef olarak gösterilen Batı ya da Haçlı ittifakından Türkiye’nin yarar değil zarar gördüğü tespiti yapıldıktan sonra yeni alternatif olarak ilk akla gelmesi gereken İslam Birliği olması gerekmez mi Şanghay Beşlisi’nin akla gelmesinin yadırganacak bir yanı yoktur ama siyasi kadrolar 14 yıldır Batılılardan gördüğümüz bunca olumsuz ve hatta düşmanca tavra rağmen alternatif olarak İslam Birliği’ni düşünmüyor, düşünüyor olsalar bile telaffuz etmekten neden ve hangi saiklerle kaçınılıyor sorusu cevap bekliyor. Sonuç olarak, “Alternatif Şanghay Beşlisi niye olmasın ama İslam Birliği niçin olmasın” Niçin bu alternatif akla gelmez/gelmiyor. Bunu engelleyen nedir Türkiye ille de iki batıl cepheden birinde yer almaya mecbur mudur Çünkü gerçek çözüm İslam Birliği’dir. İslam ülkeleri arasındaki yakınlaşma ve birlik oluşturmayı engelleyenler de Haçlı ittifakıdır. Haçlı ittifakına gerçek bir alternatif oluşturulacaksa bunun tek yolu İslam Birliği’dir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.