Asgari ücret ve açlık sınırı
Başkanlık sisteminin adı Cumhurbaşkanlığı olarak değiştirilerek AK Parti ve MHP arasında anlaşma sağlanmış görünüyor. Liderler arasındaki anlaşma Meclis’te nasıl sonuç verecek zaman gösterecek. Önümüzdeki hafta anayasa değişikliğini öngören metin Meclis’e sunulsa da hemen görüşülmesi mümkün olmayacak. Çünkü şu anda Meclis’te öncelikli konu 2017 Mali Yılı Bütçesi. Bütçe görüşmeleri tamamlandıktan sonra büyük bir ihtimalle anayasa değişikliği Ocak başında Meclis’te görüşülüp oylamaya sunulacak. Genel kanaat liderlerin vardığı anlaşma çerçevesinde oylamadan bir sonuç çıkacağı yönünde olmakla birlikte gizli oylama yapılacağı düşünülerek bir sürpriz çıkması da mümkün. Dileriz yapılacak anayasa değişikliği ile gelecek Cumhurbaşkanlığı sistemi siyasete siyaset dışı güçlerin müdahalesini kesin olarak önler ve artık yeni darbelerle karşılaşmayız. Hatırlatmakta yarar var ki, anayasa değişikliğine paralel olarak bir dizi yasal düzenleme yapılması gerekecek. Çünkü adına ister rejim ister hükümet değişikliği densin önemli bir değişiklik söz konusu olacak. Ayrıca, Cumhurbaşkanı’nın partisi ile ilişiğinin kesilmeyecek olmasının uygulamadaki şeklinin nasıl olacağı da anayasa değişiklik metnin Meclis’e sunulması ile netlik kazanacak. Netice itibariyle AK Parti-MHP arasındaki anayasa değişikliği Meclis’ten geçip kamuoyuna sunularak kabul edilsin ya da Meclis’te takılmış olsun uzunca zamandan beri gündemi meşgul eden başkanlık sistemi uzunca bir süre gündemden çıkacak ve duruma göre ülke yönetilmeye devam edilecek. Böylece öncelik arz eden bazı iç meselelerimiz üzerinde daha rahat durma imkânı bulcağız.
***
Kanaatimce öncelikli olarak ele alınması ve bir sonuca bağlanması gereken meselelerden birisi gelir dağılımındaki dengesizliğin giderilmesi. Asgari ücret tartışmalarının her gündeme gelişinde açlık sınırının ölçü olarak sunulması gibi bir yanlıştan kurtulmak gerekiyor.
Bir diğer husus ise yaz boz tahtasına çevrilmiş olan eğitim sistemimizin ülkemizin ihtiyaçlarına ve şartlarına göre düzene kavuşturulması, sık sık sistemle oynanmasının önüne geçilmesi önem arz ediyor. Çünkü aynı partinin iktidarında bile bakanların değişmesi bile eğitimde yeni düzenlemeleri gündeme getiriyor. Bu ise eğitimde verimi düşürüyor. Çünkü kişisel bir takım tercihler üzerinde enine boyuna düşünülme imkânı olmadan karara bağlanıyor. Her değişiklik yeni belirsizlikleri gündeme getiriyor. Bu köşede zaman zaman dile getirmeye çalıştığım öğretmenler kendilerine teslim edilen yavrulamasızın eğitilmesinden çok velilere yönelik bir eğitim verildiği görüntüsü ortaya çıkıyor. Öğrencilerin ödeve boğulması veliler ile çocukları arasında çatışmalara yol açıyor. Bu arada öğretmenliğin özellik isteyen bir alan olduğu, bu işi sevmeyenlerin başarılı olamayacağı, kendi yapmaları gereken işi özel öğretmenlere yaptırılması isteklerini gündeme getiriyorum. Çünkü okula başlayan öğrenciler aynı seviyede değiller. Olmasını beklemek de doğru olmaz. Ne var ki, öğretmenler özellikle bazı sınıf öğretmenleri sınıflarında okula bazı konularda yetişmiş olarak gelen öğrencilerle yollarına devam etmeyi, aynı becerileri kazanmadan gelmiş olan öğrencileri bir kenara itmek gibi yanlış davranış sergileyebiliyorlar. Bunun yanında pek çok öğretmenimizin öğrencilerinin yetişmesi için didindiğini, öğrencilerinin hepsini belli bir seviyeye getirmek için fedakârlık yaptıkları gerçeğini görmezden gelmek haksızlık olur. Söylemek istediğim husus bazı öğretmenleri suçlamak değil, öğretmenlerin eğitimi sırasında bu işe yatkın olup olmadıklarını dikkate alınması, yaptığı işi sıradan geçim kapısı olarak görenlerin başka alanlara kaydırılmasının sağlanması önem arz ediyor. Öğretmenlik ancak sevgi ile yapılabilir. Veliler olarak evde bir ya da iki çocuğumuzla başa çıkamaz, yarım saat ders çalıştırmaya tahammül edemediğimiz düşünüldüğünde öğretmenliğin kolay bir meslek olmadığı görülür. Böyle olunca da bu işi gerçekten sevenlerin eline teslim edilmesi, eğitim fakültelerindeki eğitiminde buna uygun olması gerekiyor.
Bu arada zorunlu 12 yıllık eğitimin yeniden gözden geçirilmesi, okumayı sevmeyen çocukların daha işin başında ilkokulun bitiminde mesleğe yönlendirilmesinin önünün açılması gerekiyor. Bunun için meslek okullarının gerekli atölye ve laboratuara sahip olarak açılması önem kazanıyor. Çünkü okumayı sevmeyen bir çocuğu ille de liseyi bitireceksin diye zorlamak faydadan ziyade zarar veriyor. Açık liselere giderek artan talep de bu zorlamanın bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu bakımdan açık liselere kayan çocuklarımızı meslek eğitime yönlendirmek onların bir beceri kazanmış olarak hayata atılmalarını sağlayacaktır. Özetle eğitim sistemimizin ülkemizin şartlarına ve ihtiyaçlarına göre tepeden tırnağa ele alınması, belli tecrübelerden yararlanılarak sakıncaları giderici adımların atılması şarttır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.