Bölgemizde ABD’ye rağmen barış sağlamak!
Bu köşede dün, “ABD, Suriye’de barış ister mi?” diye sormuş, bölgeyi karıştıran sömürgeci bir gücün sadece Suriye’de değil, bölgemizde barış istemeyeceğini vurgulamıştım. Böyle olunca da eğer bölgemizde gerçekten barış sağlanacak/sağlanabilecekse bunun ABD’ye rağmen gerçekleştirilmesi gerektiğine vurgu yapmıştım. Bu düşüncemin gerekçelerini de sıralamıştım. Bunu yaparken bölgemizdeki terör örgütlerinin ortaya çıkması için bir yandan zemin hazırlayan, ardından da bu terör örgütlerine yıllardan beri başta silah olmak üzere her türlü desteği vereninde ABD olduğunu hatırlatmıştım. Bu gerçek ortada dururken bölgemizde ABD’ye rağmen barış ve huzurun sağlanması imkânsız olmamakla birlikte kolay olmayacaktır.
Aslında bölgemizdeki gelişmeler konusunda ABD’nin samimiyetten uzak, adeta bir yalan rüzgârı dizisini hatırlatan tavrı kimsenin meçhulü değil. Hemen her gün medyaya yansıyan ABD’nin Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren, ülkemizi de hedef alan terör örgütlerine başta silah olmak üzere her türlü desteği verdiğine dair haberler bu hususta herkesin gerçeği öğrenmesi için yeterlidir. Bölgemizdeki devletlerin yöneticilerinin ise halktan daha fazla bilgiye sahip oldukları düşünülürse aslında sadece Yalan Rüzgarı dizisinin vizyona girmiş bölümleri değil, girmek için sıra bekleyen bölümleri konusunda da bilgi sahibi olmaları zor değildir. Bu bakımdan artık bölgemizde ABD ve koalisyon ortaklarının ne yapmak istediklerinden çok bu çeteye karşı nelerin yapılabileceği üzerinde durulması. Bu tespitlerin ardından nelerin nasıl yapılabileceğinin belirlenmesi önem kazanıyor.
Devletler yaptıklarını dünya kamuoyundan gizlemek için çoğu zaman yalana başvurabilirler. Eğer ne yaptıklarını açıkça ilan ediyor, gizlemeye gerek duymuyorlarsa, tüm dünyayı ciddiye almadıklarını ilan ediyorlar demektir. Söz gelimi Türkiye’nin ısrarlı bir şekilde PKK terör örgütünün Suriye uzantısı olarak ilan ettiği PYD’ye silah sevkiyatı ile ilgili kararı Obama’nın dünyanın gözünün içine baka baka onaylamasının ardından tepkiler yükselmeye başlayınca, ABD Ankara Büyükelçisi göz göre göre rahatlıkla, “İddialar doğru değil” diyebiliyorsa, bunun inandırıcılığı olamaz. Bugüne kadar DEAŞ’la mücadele etmiyor diye Türkiye’yi suçlayanlar DEAŞ’la mücadelede Türkiye’yi yalnız bırakırken aynı anda da PYD’ye havadan silah sevkiyatı yapıyor. Böyle olunca ABD’nin sergilediği tavrın Türkiye düşmanlığı anlamına geldiğini söylemek yanlış olmaz. Çünkü bir yandan güya bütün Batı âleminin şikâyetçi olduğu DEAŞ’la Türkiye’nin mücadelesini kenardan seyrederken, aynı zamanda Türkiye’nin düşman ilan ettiği bir diğer terör örgütüne silah sevkiyatı sürdürülüyorsa, bunun anlamı Türkiye DEAŞ’la mücadelesinde başarıya ulaşıp özellikle Suriye’de etkisiz hale getirdiğinde, devreye YPG sokulmak için hazırlık yapılıyor demektir. YPG, PKK’nın Suriye uzantısı olduğuna göre ABD aynı zamanda PKK’ya da silah gönderiyor demektir. Kaldı ki, geçmişte PYD’ye atılan silahların DEAŞ’ın da eline geçtiği, bir diğer ifadeyle ABD silahlarının PYD ve DEAŞ arasında paylaşıldığı biliniyor. Peki, bu ikiyüzlü tavrın bölgemizde ABD’nin itibar kaybetmesine yol açacağını söz konusu ülkenin yöneticileri bilmiyor mu? Biliyorlar ama güçlerine güvenerek her türlü olumsuzluğu bastırabileceklerini düşünüyor olabilirler. ABD’nin bölgemizdeki terör örgütleri ile mücadele etmek bir yana silah desteği vermesinin, özellikle Türkiye DEAŞ ile ciddi bir mücadele verdiği sırada bu işi yapıyor olmasının sebebi Türkiye’yi başarısız kılmak, yıllardan beri DEAŞ’a karşı mücadele verdiklerini söylemlerine rağmen başarısız olduklarının ortaya çıkmasını gizlemek istiyorlar. Kısacası, Türkiye’nin DEAŞ’a karşı yürüttüğü mücadeleden başarılı çıkmasını engellemek, her şeye rağmen Türkiye başarılı olursa karşısına bir başka terör örgütünü sürmenin hazırlığını yapıyorlar. Bu da ABD ve koalisyon ortakları AB ülkelerinin Türkiye’nin dostu değil düşmanı olduklarını gösteriyor. Bu gerçeği birtakım gerekçelerle gizlemeye çalışmak ülkemize ihanetten başka bir anlam ifade etmez. Bu noktada topluma önümüzdeki yıl ekonomimize büyük katkı sağlayacak şeklinde sunulan Gümrük Birliği’nin güncellenmesi çalışmalarının gözden geçirilmesini bu açıdan da değerlendirmek gerekiyor. Dost olmayanlardan ülkemize hayır gelmeyeceğini görmek için yönetici olmaya gerek yok sanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.