Referandum kampanyasında ölçü kaçıyor
Anayasa değişikliği referandumu yaklaştıkça iktidar ile ana muhalefet arasındaki söz düellosunda giderek ölçü kaçmaya başladı. Referandumdan ‘evet’ çıkmasının iktidar kanadı ülkenin kurtuluş günü olacağını, her alanda kalkışa geçeceğini söylerken, ana muhalefet lideri ve sözcüleri de ‘evet’ çıkmasının bir felaket olduğunu, hayır çıkması halinde ülkenin yoluna devam edeceğini ileri sürüyorlar. Kısacası yapılan açıklamalara bakıldığında evet çıkması da hayır çıkması da ülkenin geleceğini tehlikeye atıyor. Bu tablo ister istemez milletin kafasını bulandırıyor. Korkum, bir süre sonra madem evet de, hayır da desem ülkem zararlı çıkacak o zaman sandığa gitmesem ülkeye daha yararlı olurum gibi bir düşünce gelişebilir. Hâlbuki ister seçim ister referandum olsun herkesin sandığa gitmesi, oyunu kullanması gerekir. Çünkü bu vatandaşlık görevidir, egemenlik hakkını kullanması demektir. Bu tür imkânlar milletin karşısına sık sık çıkmadığına göre gerek seçimlerde gerek önümüzdeki anayasa değişikliği oylamasında herkesin oyunu kullanması gerekir. Bunun için de farklı görüşlerdeki siyasi kadroların niçin evet ya da hayır denilmesi gerektiğini yapılan değişikliğe dayanarak millete izah ederek milleti ikna etmeleri doğru olur. Yoksa bir takım korkularla toplumu kendi istekleri doğrultusuna yönlendirmeye çalışmaları sandıktan ister evet ister hayır çıksın toplumsal barış ve huzura katkı sağlamaz.
Çünkü ülkemizin geleceğini bu anayasa değişikliğine bağlamak en hafif ifadesiyle abartma olur. Çünkü sandıktan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksan Türkiye yoluna devam edecektir. Eğer iktidar kanadı yeni anayasa ile şimdiye kadar yapmak isteyip de mevcut anayasa sebebiyle yapamadığı neler var idiyse bunu topluma izah etmelidir. Buna karşılık ana muhalefetin de sandıktan evet çıkmasının neden dolayı felaket olacağını izah etmelidir. Görebildiğim kadarıyla anayasa değişikliğine ana muhalefetin itirazının ağırlıklı noktasını tek adamlık endişesi oluşturuyor. Meclis’in yetkilerinin sıfırlandığı vurgulanıyor. Aslında gerek yetkinin tek elde toplanması, Meclis’in yetkilerinin sınırlandırılmış olmasını iktidar sözcüleri de kabul ediyor ve buna yönetimde istikrar için gerek olduğunu savunuyorlar. Hâlbuki 15 yıllık tek başına AK Parti iktidarında yönetimde istikrarsızlık söz konusu olmadığı gibi özellikle Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi ile birlikte son sözü Cumhurbaşkanı söylemiştir, söylemektedir. Ters düştüğü Başbakan değişmektedir. Demek istediğim o ki, Meclis’te tek parti çoğunluğu olduğu sürece yönetimde istikrarsız gündeme gelmiyor. Sıkıntı tek partinin çoğunluğu sağlayamaması halidir. O zaman koalisyonlar gündeme geliyor, uzlaşma kültürünün toplumumuzda yerleşmemiş olması sebebiyle de kısa ömürlü iktidarlar söz konusu oluyordu. Anayasa değişikliği ile Meclis’te tek parti çoğunluğu sağlanamamış da olsa yönetimde istikrarsızlık söz konusu olmayacağı iddia ediliyor. Gerçekten böyle mi olacaktır. Yani, Cumhurbaşkanı’nın partisi Meclis’te azılıkta olsa bile hiçbir sorun yaşanmayacak mıdır? Yaşanmayacağı ileri sürülüyor. Çünkü Meclis’in güvenoyu ve gensoru verme yetkisi kaldırılıyor. Böyle olunca da milletvekillerinin fazla bir fonksiyonu kalmıyor görüntüsü ortaya çıkıyor. Başbakan Yıldırım bu durumu, “Vekil iktidarından millet iktidarına” geçiş olarak izah ediyor. Doğusu bu cümleyi anlamakta güçlük çekiyorum. Vekiller milletin oyları ile seçildiği, bundan sonra da seçilmeye devam edileceğine göre millet egemenliğinin Meclis’e yansımasının vekil iktidarı olarak nitelendirilmesi doğru değildir. İster eski sistem devam etsin ister yeni değişiklik kabul edilsin eskiden olduğu gibi millet sandık başında kendisini temsil edecekleri seçecektir. Bu ister Cumhurbaşkanı, ister milletvekili seçimleri olsun değişmez. Çünkü ister milletvekillerine ister cumhurbaşkanına verilen oyun biri diğerinden önemli ya da önemsiz düşünülemez. Eğer düşünülecek olursa, yani vekillerin asılları temsil etkisi sınırlandırılacaksa o zaman Meclis’in bir anlamı kalmaz. Çünkü Meclis’te vekiller milleti temsil eder, onun adına hareket ederler. Bunun için vekil iktidarından millet iktidarına nitelendirmesi toplumu aldatıcı, bunun da ötesinde Meclis’in yetkilerinin sınırlandırılmasını gizlenmeye çalışılması anlamına gelir. Kısacası galip gelebilmek için toplumun kafasını bulandırmaya gerek yoktur. Bırakın millet sakin sakin oyunu kullansın. Mademki her fırsatta millet egemenliğinden, milletin her zaman doğruyu bulacağından söz ediyorsunuz, bu sefer de bulur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.