Savaşa değil, oy kullanmaya gidilecek
Sanki 16 Nisan’da sandığa gidilerek seçmen tercihini belirlemeyecek de savaşa gidilecek gibi bir hava estiriliyor? Sanıyorum halkoylamasının ya manasını değiştirdik ya da siyasi sonuç alma uğruna toplum geriliyor. Sandık seçmenin önüne iktidar partisi ile MHP birlikteliği ile değil de düşmanlar tarafından getirilmiş havası estiriliyor. Halbuki, anayasa değişikliği gündeme geldiği andan itibaren özellikle iktidar kanadı her fırsatta Meclis’ten değişiklik halkoylamasına gitmeye ihtiyaç kalmayacak oyla geçmiş olsa bile halka gideceklerini ısrarlı bir şekilde vurguluyor, bununla da kalmıyor halkımızın doğruyu bulacağından emin olduklarını belirtiyorlardı. Kısacası, sandıktan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın saygıya değer olduğunu belirtiyorlardı. Ancak, anayasa değişikliğinin halkoylamasına götürülmesi gündeme geldiği andan itibaren özellikle iktidar kanadı farklı bir üslup sergilemeye başladı. Anayasa değişikliği ile, “16 Nisan’da bütün takozları, engelleri yoldan sizler çekeceksiniz. Yükselişin, büyük Türkiye’nin kapılarını siz açacaksınız” gibi bir söylem geliştirildi. Bir yandan 15 yılda milli geliri üç kat artırdığı, ülkeye çok büyük hizmetler verildiği, büyük projelerin hayata geçirildiği belirtilirken aynı anda Türkiye’nin önündeki engellerin ‘evet’ oyları ile kaldırılacağının ifade edilmesi kafa karışıklığından değil ise ‘evet’ oylarını artırmaya yönelik bir taktikten öte anlam ifade etmez. Bu arada ‘hayır’ diyecekleri iç ve dış düşmanlarla işbirliği halinde olmakla suçlamakla da yetinmeyen MHP Genel Bakanı Bahçeli’nin, “16 Nisan’da evet, düşmanları tir tir titretecek” çıkışı sanki 16 Nisan’da seçmenler sandığa giderek tercihlerini yapmayacak da savaşa gidecekmiş havası estirilmesini anlamak güç. Mademki seçmen iradesine başvurulmuştur, seçmen nasıl oy kullanırsa kullansın birinin ötekinden üstünlüğü söz konusu olamaz, olmamalı. Eğer olacak ise böyle bir sandığını seçmenin önüne getirilmemesi gerekirdi. Kısacası 16 Nisan’da düşmandan yana olanlar ile olmayanların sayımı söz konusu değildir. Meclis’te bir anayasa değişikliği yapılmış ve bu husus seçmenin onayına sunulmuştur. Seçmen ister buna onay verir ister vermez. Kaldı ki, vermezse de dünyanın sonu gelmez.
Tekrar hatırlatmakta yarar var. 16 Nisan’da sandığı seçmenin önüne getirenler seçmenden bir tercih yapmasını istemişler, hatta buna zorlamışlardır. Bu bakımdan bu iki tercihten seçmen hangisine oy verirse versin birinin ötekinden üstünlüğü söz konusu olmaz/olmamalı. Ancak yürütülen kampanyada öylesine bir hava estirilmektedir ki, ülkenin kalkınmasını isteyenler ile istemeyenler sayımı söz konusu gibi gösteriliyor. Böyle bir hava estirilmesi öncelikli olarak insanımıza saygısızlıktır. Millete güvenmemek, milletin yanlış karar vereceğini düşünmektir. Böyle bir anlayış ile demokratik mücadele yürütmek ve sonuç almak zorlaşır. Kaldı ki, bu ülkeyi yönetenlerin yanılma hakkı var ise ve bu yanılma sıkça tekrarlanıyorsa seçmeninde birilerine göre yanılma hakkı vardır. Çünkü, birilerine göre yanılma olarak değerlendirilebilecek bir tavır başkalarına göre doğrunun ifadesi olabilir. Demokraside zaten bu değil mi?
Bu noktada üzerinde durulması gereken husus, anayasa değişikliği kampanyası birtakım korkularla toplumun belli bir istikamete yönlendirilmesinden çıkartılarak değişikliğin topluma ne kazandıracağı ya da ne kaybettireceğinin anlatılmasıdır. Doğru dürüst anlatılırsa ortaya büyük bir ihtimalle milletin kararı net bir şekilde belirir. Kaldı ki, iki bir tercihli bir oylama olduğuna göre ortaya çıkacak sonuç bir tarafı memnun ederken diğer tarafı üzecektir. Yani herkesi memnun edecek bir sonuç elde etmek mümkün olmayacaktır. Böyle olunca da sandıktan çıkan sonucu herkesin içine sindirmesi gerekir. O zaman sonuca herkesin saygı duyması, ya da içine sindirmesi gerekir. Demokrasilerde halkın iradesinin ortaya çıkmasının başka bir yolu da yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.