Koruyacak sivil kaldı mı?
Suriye’den çatışmaların başlaması ile özellikle ülkemize yönelik mülteci akınının ardından Türkiye, Suriye sınırları içerisinde güvenli bölge oluşturulmasını gündeme getirdi. Ancak, aradan geçen bunca zamana rağmen ABD ve Rusya böyle bir bölgenin oluşturulması için harekete geçmediler. İtiraz etmediler ama güvenli bölgenin hayata geçirilmesi içinde bir şey yapmadılar. Böyle olunca bir milyonu aşkın sivil hayatını kaybederken sayıları net olarak bilinmemekle birlikte yaklaşık 7 milyon Suriyeli başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere sığındı. Yani, ne BM ne de ABD ve Rusya’yı bugün kadar Suriye’de hayatını kaybedenler ve ülkelerini terk ederek sığınmacı durumuna düşenler hiç ilgilendirmedi. Bunun da ötesinde yaklaşık 6 yıldır Türkiye 3 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacıya kucak açmış, imkânlarını sonuna kadar bu insanlara tahsis etmiş olmasına rağmen. Suriye’yi karıştıran güçler ABD ve koalisyon ortakları ile Rusya işin maddi boyutuna da katkı vermediler. Hatta AB ile varılan anlaşmaya rağmen sözler tutulmadı. Kısacası, Suriye’de yaşanan ölümler ve göçlerin birinci dereceden sorumluları ne çatışmaları engellediler ne de güvenli bölge oluşturulması hususunda harekete geçtiler.
Şimdiler ise Trump yönetimi Suriye’de güvenli bölge oluşturulması hususunda Türkiye’nin teklifine yaklaşmış. Hemen belirteyim ki, bundan sonra oluşturulacak güvenli bölge sivillerin hayatını korumak için oluşturulacak değildir. Şimdiye kadar Türkiye’nin güvenli bölge çağrısını dikkate almayan ABD’nin şimdilerde bu yönde bir yaklaşım sergiliyor olması bana Saddam’ın Kuzey Irak’taki Kürtlere yönelik saldırılarının ardından o bölgenin uçuşa yasak bölge ilan edilerek Kuzey Irak’ın merkezi yönetimin kontrolüne kapatılmasını hatırlatıyor. Çünkü uçuşa yasak bölge Irak’ın işgali ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin oluşmasını sağladı. Suriye’de de gerektiği zaman uygulamaya konulmayan güvenli bölge ya da uçuşa yasak bölgenin bugün akla gelmesi ABD ile Rusya’nın YPG/PYD’yi koruma yarışına girmeleri ile birlikte düşünüldüğünde ister istemez güvenli bölge uygulamasının Suriye’de de bir Kürt bölgesi oluşturulması yönünde adım atılması anlamına gelebilir. Bu bakımdan şimdiye kadar Türkiye’nin güvenli bölge teklifini duymazdan gelenlerin birdenbire güvenli bölgeden yana tavır sergilemelerinin Suriye’de sivillerin hayatını korumakla ilgili olmadığın, YPG/PYD’ye alan kazandırmaya yönelik olabileceğini düşünmek yanlış olmaz.
Bu noktada dikkat çeken bir başka husus ise Trump’ın Suriye’de iç savaşı bitirme zamanın geldiği şeklindeki sözleridir. İyi de şimdiye kadar iç savaşı bitirme imkânı varken niçin bitirilmedi? Neyin olgunlaşması beklendi? Yoksa Esad’ın kimyasal saldırısı istenen hedefe ulaşma yönünde atılmış bir adım mıydı? Yani Esad’ın kimyasal silah kullanmasına özellikle zemin mi verildi? Felaket tellallığı yapmak derdinde değilim. Ancak, sadece bölgemizde değil, dünyanın çeşitli köşelerinde sömürgeci güçlerin ve Haçlı ittifakının sergilediği tavırlar ister istemez söylenen ve görülene göre hüküm vermenin doğru olmayacağını gösteriyor. ABD Savunma Bakanı Mattis’in, “Uçuşa yasak bölge gibi askeri seçenekler değerlendiriliyor” demesi, Türkiye’nin güvenli bölge teklifi Irak’taki uygulama olan uçuşa yasak bölge şeklinde olabileceğini gösteriyor. Böylece belli bir bölge tamamen ABD ve Rusya’nın kontrolüne terk edilecek ve bu bölgede bir takım adımlar atılarak önümüzdeki dönemde Suriye’de Irak’takine benzer bir oluşum çatışmasız sağlanacak. Bu bakımdan zamanında yapılması gereken güvenli bölge çalışması bundan sonra istenen sonucu vermeyecektir. Sadece sömürgeci güçlerin planlarının hayata geçirilmesine katkı verecektir. Bu noktadan sonra belki de ister ‘uçuşa yasak bölge’ ister ‘güvenli bölge’ olsun böyle bir oluşuma karşı çıkmak belki ülkemiz için daha hayırlı olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.