AB ülkelerinin başta PKK terör örgütü olmak üzere uzantıları YPG/PYD ile birlikte hareket ettiklerini görmemek için kör ve sağır olmak gerekir. Kaldı ki onlar da bu birlikteliklerini gizlemeye gerek duymuyorlar. Anayasa değişikliği ile ilgili referandum kampanyası sırasında AB ülkelerinin Türkiye’ye yönelik düşmanca tavırlarının ardından bu defa da  Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Türkiye’nin 2004’te çıktığı siyasi denetim sürecine yeniden alınmasına karar vermekle terör örgütlerinin emrinde onlarla birlikte hareket etmekte olduklarını bir kez daha gösterdi. Alınan bu kararın hukuki değil siyasi olduğunu ve terör örgütlerinin elini kuvvetlendirmeye yönelik olduğunu sanıyorum söylemeye bile gerek yok. Ancak “Siz kim oluyorsunuz da Türkiye’yi denetim altına almaya karar veriyorsunuz?” diye sormak da hakkımızdır.

 

Irak ve Suriye’de ABD’nin koalisyon ortağı AB ülkelerinin terör örgütlerini Türkiye’ye tercih ettiklerinin artık gizlisi kalmadı. Koalisyonun başını çeken ABD yönetimini bu husustaki tavrının gerek Obama, gerek şimdilerde Trump döneminde tavırlarının değişmediğini görüyoruz. Kısacası, bir yandan PKK’yı gerek ABD gerek AB ülkeleri resmiyette terör örgütü olarak ilan etmelerine karşılık arazide birlikte hareket ediyorlar. Aslında Irak ve Suriye’de ABD ve koalisyon güçlerinin terör örgütleri ile birlikte hareket etmelerinin gerekçesi herkesçe biliniyor. Buna rağmen karşılıklı olarak bilinmiyormuş gibi davranmak tercih ediliyor. Irak ve Suriye’ye yönelik ABD ve AB ülkelerinin planının Irak’tan sonra Suriye’de de bir özerk Kürt bölgesi oluşturmak olduğunu, bu arada Kuzey Irak’taki bölgesel yönetiminin bir referandum ile bağımsızlığını ilan etmesine zemin hazırlandığı da biliniyor. Denebilir ki, Irak ve Suriye’de oluşturulan özerk bölgeler o ülkelerin sorunudur, bizi ilgilendirmez. Böyle bir yaklaşım doğru olmaz. Çünkü sınırımızın hemen ötesinde oluşturulan terör karargâhlarından ülkemize yönelik eylemler gerçekleştiriliyor. Ayrıca Irak ve Suriye’nin arkasından ülkemizin de hedefte olduğunu söylemek yanlış olmaz.

 

Görünürde Türkiye, ABD ile stratejik müttefik. Bunun yanında NATO’da birlikte bulunuyorlar. Buna karşılık ABD ve AB ülkeleri terör örgütleri ile birlikte hareket ediyorlarsa bilinmelidir ki Türkiye’nin Batı olarak ifade edilen ABD ve AB’yi örnek almasının celladına âşık idam mahkûmundan farkı kalmaz.

 

Bu noktada TSK’nın önceki gün PKK’nın Irak’taki üssü Sincar ile YPG’nin Suriye’de karargâh kurduğu Karaçok Dağı’na (Derik) düzenlediği operasyonla iki bölgede 39 hedefi vurmasının ardından ABD’li bir komutanın YPG’lilerle birlikte bombalanan yerleri incelemiş olması üzerinde durulması gerekmez mi? Bu arada ABD Dışişleri’nden yapılan açıklamada, “Operasyonu koalisyon onaylamadı. Kaygılıyız” denilmesi artık Batı deyince ABD ve AB ülkelerinin birlikte düşünülmesi gerektiğini, çünkü ABD Dışişleri’nden yapılan açıklamanın sadece kendileri adına değil, koalisyon ülkelerinin adına da yapıldığı görülüyor.

 

Bu gelişmelere rağmen birilerinin Türkiye’ye Batı’yı ve Batı standartlarını örnek olarak göstermesi, buna uyulmasını tavsiye etmesini insan anlamakta güçlük çekiyor. Özellikle demokrasi deyince hemen Batı standartları gündeme getiriliyor. İyi de Batı standartları ülke olarak aleyhimize sonuç veriyorsa hâlâ o standartların ölçü alınmasının istenmesi karşısında insan “Siz kimden yanasınız? Domuzdan mı, bizden mi?” diye sormadan edemiyor.

 

Gelinen noktada Batı olarak nitelendirilen kesimin İslam ve Müslüman düşmanlığı artık tescillenmiş olduğuna göre Batı standartlarını ideal olarak kabul etmek binlerce yıllık tüm birikimlerimizi bir kenara bırakarak önce kimliksiz bir hale gelmek, sonra da körü körüne Batı taklitçiliğine soyunmak demektir ki, böyle toplumların varlıklarını korumaları mümkün değildir. Kaldı ki, bizi tüm kimliğimizden sıyırarak çırılçıplak soyacak bir yaklaşımı savunanların bizden değil, bizden görünerek Batı adına çalıştıklarını söylemek de yanlış olmaz.