Başbakan Yıldırım’ın ABD ’ye yönelik eleştirileri ABD ziyareti  sırasında FETÖ elebaşının iadesi talebine karşılık yeni deliller istemesi üzerine yaptığı, “11 Eylül’de biz delil sorduk mu?” çıkışı ile yeni bir boyut kazandı. Bu açıklama daha gündemdeki yerini korurken bu defa da ABD’nin Rakka’daDEAŞ’lı teröristlerin YPG ile birlikte emniyetini sağlayarak tahliye edildiği haberleri üzerine Başbakan’ın kimi gazetelerde, “Gel gör ki neler olmuş neler”, kiminde “ABD Rakka’daDEAŞ’aeskort oldu” başlığı altında yer alan açklamaları geldi. Aslında ABD’nin terör örgütlerine verdiği destek, onlarla ortak hareket ediyor olması, bir başka ifadeyle terör örgütlerinin bölgemizde kara gücü olarak kullanıyor oluşunun gizlenecek bir yanı kalmayınca ortaya çıkan bu tepkiler aynı zamanda bir hayal kırıklığının, aldatılmışlığın dışa vuruluşunu yansıtıyordu.

ABD’nin bölgemize yönelik faaliyetlerinin dünden bugüne makul izahı yoktu. Afganistan ve Irak’ın işgalinin izah edilir bir yanı var mıydı?Ülkelerin işgali terör, haydutluk değil miydi? Özellikle bölgemizde ülkelerde yönetim değişikliği yapılırken ABD’ye, “Senin ne işin burada?Irak’ın işgali öncesi ileri sürdüğü birtakım iddialar karşısında ‘Ne delilin var?’” diye sorulabilseydi elini kolunu sallayarak bölgeyi kendi çıkarlarına göre şekillendirme gücünü kendisinde bulabilir miydi?Bunun da ötesindePKK ’ya yönelik desteği ve başta ülkemiz olmak üzere bu terör örgütünü ABD ve yandaşlarının kullandığını bilmeyen var mıydı?Bu soruya bilmiyorduk, haberimiz yoktu karşılığını sorumluk mevkiinde bulunan hiçbir yönetici veremez. Verecek olursa da bulundukları makamı boşaltmaları gerekir.

İşin bir başka boyutu ise ABD’nin Rakka’dan DEAŞ militanlarını eskortluk yaparak çıkarttığından Sayın Başbakan’ın BBC’deki haber yayınlanana kadar haberi yok muydu acaba. Çünkü Rakka’nınYPG’ye tesliminin DEAŞ ile anlaşmalı bir şekilde gerçekleştiği haberleri yazılı ve görsel medyada çeşitli kereler yer aldı. Bununla da kalmadı, köşe yazılarına konu oldu. Bunun yanında YPG’ye sürekli silah gönderilmesinin bir terör örgütünü silahlandırmak anlamına geldiğini, bu silahların PKK ve DEAŞ’a ulaştırıldığının bilinmeyen bin yanı var mıydı. Bu sebeple bölgemizdeki terör örgütlerinin etkisiz hale getirilmesinin ilk şartının bu örgütlerin arkasındaki emperyalist ellerle bağlarının kopartılması gerektiğine çeşitli kereler vurgu yaptık. Ne var ki, ABD ile görüşmeler yoluyla terör örgütleri ile ilişiğinin kesileceği sanıldı. Baş teröristin ABD olduğu gerçeği unutuldu. Çünkü terör örgütlerini beslemek ve silahlandırmak ile doğrudan terör örgütü olmak arasında fark yoktur

Irak’ın Saddam’dan kurtarmak iddiası ile işgali ve arkasından bölünmesi, bölünme sonunda ortaya çıkan özerk bölgenin ikide bir bağımsızlık ilanını gündeme getirmesi için cesaretlendiren ABD değil miydi? Bir yandan ABD’nin terör örgütleri ile işbirliği yapması eleştirilirken baş terörist ABD ile aynı ittifak içinde bulunmak çelişki değil mi?

Bu gerçekler karşısında artık ABD’nin niyetinin bilinmediği, anlaşılamadığı gibi bir tavır sergilemenin anlamı yoktur. Bölge ve ülkemize yönelik ABD’nin ileriye dönük planının gizli bir yanı yoktur. Bölgemiz ülkeleri parçalara ayrılacak, sınırlar yeniden çizilecektir. Atılan tüm adımlar ve terör örgütleri ile işbirliğinin hedefi budur. Bu durum karşısında eski ittifaklar ve müttefiklerle ilişkilerin ciddi olarak gözden geçirilmesi gerekiyor. Bunun yolu da birlik ve güçlü olmaktan geçiyor. Artık, ülkemizin ABD ve NATO çerçevesinde oluşturulan güvenlik çemberinin aleyhimize işlediği görülümektedir. Bu noktada Rusya ile geliştirilen ilişkilerde ülkemiz ve bölgemiz açısından beklenen güvenceyi vermeyecektir. Bunun için fazla zaman kaybetmeden İslam Birliği’nin sağlanması gerekiyor.