ABD’nin hedefi yeni mi belli oldu?
Gündemin ilk sırasını İslam İşbirliği Teşkilatı’nın açıkladığı, “Doğu Kudüs Filistin’in başkentidir” kararı olduğunu biliyorum. Bu arada İslam ülkelerinin bazıları söz konusutoplantıya uzak durmuş olsalar da, toplantıda ülkelerini alt seviyeden temsil ettirseler de ilk defa ABD ve İsrail’i doğrudan hedef alan ve bu ülkelere cevap mahiyetinde ortak bir karar almış olmaları ve bunu açıklamaları önemli gelişmedir. Alınan bu kararın ne ölçüde uygulanabilir olduğunu zaman gösterecek. Bu toplantı İslam ülkelerinin bundan sonra olsun ortak hareket edebilmelerine zemin hazırlasa bile önemli bir sonuç alınmış olacaktır. Bu arada bazı gazeteler, alınan kararı birinci sayfalarında manşetlerinden, “Kudüs Filistin’in başkenti” ya da “Başkent Kudüs” şeklinde verirken iç sayfalarında, “Doğu Kudüs’ün başkent ilan edildiğini” vurgulasalar da bugün için alınmış bir kararı ilk sayfaları ile iç sayfalarından farklı takdim etmiş olmalarına vurgu yapılması, buna hiç gerek olmadığı üzerinde durulabilse de, bugün için önemli olanın ortak bir kararın alınabilmiş olmasıdır. Atılmış bir adımda bugün için eksik ya da kusur aramanın anlamı yoktur. Bunun da ötesinde atılmış ciddi bir adım vardır ve buna sahip çıkmak, bu adımı İslam Birliği’ne giden yolda bir adım haline getirebilmek gerekiyor.
***
Bu tespiti yaptıktan sonra başlıkta dikkat çekmeye çalıştığım ve sorduğum soruya cevap vermek istiyorum.
Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert McMaster, yaptığı açıklamada, Türkiye ve Katar’ın radikal örgütlere destek olduklarını söylemiş. Bu açıklama da bazı gazetelerde “ABD’nin hedefi Türkiye” başlığı altında yansıtılmış. İşte Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı’nın bu açıklamasının “ABD’nin hedefi Türkiye” başlığı altında verilmiş olması ister istemez insanın aklına, “ABD’nin hedefinin Türkiye olduğu yeni mi anlaşıldı?” sorusunu getiriyor. Sanki Güvenlik Danışmanı, “Türkiye ve Katar radikal örgütlere destek veriyor” demeseydi ABD’nin hedefinin Türkiye olduğunu anlayamayacak mıydık? Kaldı ki, söz konusu haberin başlığının hemen altında haberin giriş paragrafı aynen şöyle:
“FETÖ elebaşını iade etmeye yanaşmayan, Rıza Sarraf davasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan, terör örgütü PKK/PYD’ye Suriye’nin kuzeyinde ordu kuran Washington yönetimi, Türkiye’yi kendisine yönelik bir tehdit olarak nitelendirdi”.
Olayları serinkanlı değerlendirebilen, söylenenlerin arkasına nüfuz edebilen, bir başka deyişle söylenmeyenleri görmek için çaba sarf edilseydi başımıza bunca olayın gelmesi gerekmezdi? Adı geçen danışmanın sahibinin sesi görevini üstlendiği, yani Trump’ın düşüncelerini dillendirdiğini söylemeye bile gerek yok. Gelinen noktada şöyle yapılsaydı, böyle olmazdı, olaylar biraz derinlemesine düşünülseydi, bizi kendi suçlarına ortak edemezleri demenin anlamı yok. Bundan sonra olsun geleceğe dönük düşünmek, hiç olmazsa bundan sonra o dost bildiğimiz bazı ülkelerin söyledikleri ile düşündüklerinin her zaman farklı olduğunu bilerek hareket etmek, bunun için bazı adımlar atmak, dost görünüp düşmanca davranan ülkelerle ilişkilerimizi gözden geçirmemiz, onları olmazsa olmaz müttefikler olarak görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Söz gelimi hâlâ NATO üyeliğimizi sürdürecek olursak, dış ilişkilerimizi bunlara göre ayarlamayı sürdürürsek bugün atılan adımın benzerini bundan sonra tekrarlamak mümkün olmayacağı gibi, alınan kararları uygulama imkânı bulunmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.