Türkiye’nin güvenlik kaygısı ve güvenli bölge
ABD ile birliktelik güven değil güvensizlik kaynağı oluyor. Sadece ülkemiz ve bölgemiz ülkelerinin yıllarca terör örgütleri ile mücadele etmek zorunda kalışı bile bu sıkıntının ABD’nin yalanlarına inanmanın sonucu olduğunu görmemek mümkün değil. Terörle mücadele ederek bölgemiz terör yuvası haline getirildi. Bölge ülkelerini diktatörlerden kurtarmak, insan haklarını teminat altına almak iddiası ile ABD ve müttefiklerinin giriştiği her hareket bölgede milyonlarca insanın hayatına mal oldu. İşin garip tarafı bunca işgal, cinayet ve çatışmanın birinci dereceden sorumluları bölgede birtakım kimselerce alkışlandı. Bu alkışlar her geçen gün işgalcileri cesaretlendirdi, küstahlaştırdı.
Olaya Suriye’deki olaylar açısından baktığımızda bile ülkemize yönelik terör tehdidi ve ülkemizin günlerdir yürüttüğü operasyonu başlatmak zorunda kalışının sebeplerinin başında da ABD’nin bölgemizdeki uygulamaları geliyor. Irak’ı işgal ederek yıllardır devam eden belirsizliğin temellerini atan ABD olduğu gibi Suriye’nin karıştırılması ve bugünkü duruma sürüklenmesinin arkasında da öncelikli olarak ABD bulunuyor. Irak ve Suriye’deki otorite boşluğunun ardından bir anda ortaya çıkan DEAŞ terör örgütü ve PKK’nın Irak ve Suriye uzantısı terör örgütlerine de zemin hazırlayan ABD değil mi?
Özellikle DEAŞ’ı temizlemek iddiası ile bir diğer terör örgütünü silahlandırarak sadece Irak ve Suriye’deki karmaşayı kalıcı kılmakla kalmamış, ülkemizin de güvenliğini tehlikeye atanında ABD olduğunu düşününce Afrin operasyonunun ardından ABD kanadından yapılan güvenlik bölgesi oluşturulması açıklamalarına inanmak, ciddiye almak mümkün olabilir mi? Kaldı ki, Türkiye uzunca bir zamandan beri Suriye’deki DEAŞ terör örgütüne karşı ABD ile birlikte hareket ederek kökünün temizlenmesini istemiş ancak ABD bu isteğe hep karşı çıkmış, adeta sadece DEAŞ’ı değil diğer terör örgütlerini de korumaya almıştı. Bu arada Türkiye’ye parası karşılığında silah satmayan ABD binlerce TIR dolusu silahı terör örgütlerine ulaştırmaya devam etmiştir. Sonunda bıçak kemiğe dayanınca Türkiye’nin müdahalesi başlayıp, ABD’nin desteklediği terör örgütüne darbe vurulmaya başlayınca yıllardan beri Türkiye’nin taleplerini duymazdan gelenler, şimdilerde Türkiye’nin geçmişten beri gelen isteği doğrultusunda açıklamalar yapmaya başladılar. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, “Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını nasıl karşılayabileceğimize yönelik temastayız” diyerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir tür güvenli bölge oluşturmaya çalışmak için birlikte çalışıp çalışamayacağımızı görelim diyoruz.”
Geçmişte Türkiye’nin bu yöndeki çağrılarını duymazdan gelen, hep terör örgütlerini silahlandıran ABD’nin Dışişleri Bakanı’nın bugün benzer çağrıda bulunmasını terör örgütlerini Türkiye’nin hışmından kurtarmaya yönelik olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Belli ki Türkiye’nin harekâtı kısa kesmesini böylece terör örgütünün omurgasının kırılmasını istemiyorlar. Afrin operasyonunun kısa süreli olmasını istemenin başka manası olabilir mi? Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın operasyonunu süresinin kısa olması çağrısına karşı, “Siz Irak ve Afganistan’daki operasyonlarınızın süresini baştan belirlemiş miydiniz?” sorusu da bir gerçeğin ifadesi olarak ortaya çıkıyor. Sonuç olarak bölgemizin huzura kavuşmasının ilk şartı ABD desteğindeki terör örgütlerinin belinin kırılması ise ikinci şartı bölge ülkelerinin işbirliği ile ABD’nin bölgeden atılmasıdır. Aksi halde herkesi aptal sadece kendilerini akıllı sanan ABD bölgemizde var olduğu sürece bir terör örgütü temizlendiğinde yerine bir başka örgüt aynı ülkelerce sürülecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.