Hiç kimse kendini yargının yerine koymamalı
Hainlik, bir diğer ifadeyle ihanet kararını vermek durumunda olan yargıdır. Çünkü ülkeye ihanet en ağır suçtur. Bunu belirleyecek olan da mahkemelerdir. Aksi halde ihanetin tarifi giderek farklı düşünceleri kapsamaya başlar ki o zaman birlikte yaşama imkânı kalmaz. Özellikle de siyasiler vatansever, vatan haini yarışına girdiklerinde yargının görev alanına girilmiş olur. İnsanlar farklı siyasi partilere mensup olmakla ülkelerinin haini konumuna düşmezler. Düşerlerse bunun hesabını yargı sormalıdır.
Siyasiler birbirlerini farklı düşüncelerinden dolayı suçlamaya başlarlarsa işin içinden çıkmak mümkün olmaz. Farklı düşünenler zaman zaman yanlışa da düşebilirler. Bu konuma düşen siyasiler ise öncelikli olarak seçimlerde millet onlarla ilgili olarak gerekeni yapar. Bunun da ötesinde başta da dikkat çektiğim gibi bu yanlış bilerek ya da bilmeden gerçekten ihanet boyutuna ulaşıyor ise bu ülke bir hukuk devleti olarak yargı harekete geçer ve bu konuda kararı yargı verir, vermesi gerekir. Ama iş yargıya bırakılmadan bazı siyasilerin tavrı bazılarını mahkûm etmeyi hedefler, bir diğer ifadeyle vatanseverliği bazı siyasiler sadece kendilerine ait bir hak olarak algılar, diğerlerine vatan sevgisini yasaklayan bir tutum sergilemeye başlarsa o ülkede birlik ve beraberliği oluşturmak bir yana kamplaşma ve ayrışma tetiklenmiş olur.
Son zamanlarda bu konuya sıkça temas ediyor oluşumun sebebi bir tarafa muhalefet etmek, bir başkasını savunmak gayesine dönük değil. Buna gerek de yok. Günlerden beri ülkemiz bir sıcak çatışmanın içinde. Mehmetçiğimiz sınır ötesinde teröristlerle çatışıyor. Sadece teröristlerle de değil, bu piyonların iplerini ellerinde tutan ABD ve yandaşları ile de sıcak mücadele veriyor. Hatta, yıllardan beri bölgemizde Üçüncü Dünya Savaşı’nın devam ettiğini söylemek bile yanlış olmaz. Net olarak açıklanmış olmamakla birlikte ABD etrafında oluşmuş koalisyona 50’nin üzerinde ülkenin dahil olduğu belirtiliyor. Halbuki Üçüncü Dünya Savaşı’nda bu kadar fazla sayıda ülke çatışmaya dahil değildi. Böyle bir zamanda ne niyetle olursa olsun özellikle siyasiler ağızlarından çıkacak her cümleyi ölçüp biçmek zorundadırlar. Bu çatışma ortamında her gün şehitlerimiz geliyorken birtakım iç politika hesapları ile hareket edilmesi, söylemler geliştirilmesinin iç politikada kazandıracağından ülkemize kaybettireceği daha fazla olur. Geldiğimiz noktada yıllarca stratejik müttefik kabul ettiğimiz ABD ve koalisyon ortaklarının ihaneti ile karşı karşıya olduğumuzu söylemek yanlış olmaz. Diyebiliriz ki, Türkiye ve İslam dünyasının karşısında Haçlı-Siyonist ittifakı bir cephe oluşturmuştur. Bu cepheden korkmuyoruz ama, içimizde birtakım problemleri cepheleşmeye vesile etmemek gerekiyor.
Böylesine bir olağanüstü dönemden geçerken sadece siyasi partilere değil, hepimize önemli görevler düşüyor. Çünkü ABD ileri sürdüğü piyonları aracılığı ile Türkiye’yi zorlaya zorlaya Suriye’de sıcak çatışmaya çekmiş durumda. Bunu bir hesap sonucu yaptığını da görmek gerekiyor. Afrin teröristlerden temizlendikten sonra sıra Münbiç’e gelecektir. ABD Afrin’den askerlerini çekmiştir ama Münbiç’ten Türkiye’nin tüm ısrarlarına rağmen çekmiyor. Şimdiye kadar çekmemiş olması bundan sonra da çekmeyeceği anlamına gelmez. Ama sessizce askerlerini çekip ancak teröristler eliyle ABD bayrağını belli noktalara astırarak askerlerine saldırıldığı iddiasını gündeme getirmek için bir tuzak kurabilir. Teröristler eliyle askerimize çevrilmiş olan silahların ABD silahları olduğu bilindiğine göre olayın teröristlerle mücadeleden ibaret olmadığı açıktır. Böyle olunca da içeride siyasiler söylemlerine eskiden daha fazla dikkat etmek durumundadırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.