BM’nin görevi nefes aldırıp öldürmek mi?
BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi sanki dünya ile alay ediyor. Onlar isterlerse ölmekte olan insanlara geçici bir süre nefes alma imkânı veriliyor, müsaade etmezlerse katliamlar devam ediyor. Katliam uygulayanlardan kesinlikle hesap sorulmuyor, istense de sorulamıyor. Belki istendiği takdirde sorulabilir ama 5 daimi üye birbirileri ile dalaşmak istemiyor. Öyle anlaşılıyor ki öncelikli olarak bu ülkeler kandan özellikle de Müslüman kanından besleniyorlar. İkinci olarak da sömürü için dünya beşimize de yeter mantığı ile hareket ediyorlar. Böyle olunca da BM’den dünya üzerinde barışı sağlamak gibi bir eylem beklemek en hafif ifadesiyle saflık olur.
Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de 30 gün süreyle insani yardım(!) için ateşkes kararı alması bazı gazetelerde, “Guta ateşkesle nefes alacak”, bazı gazetelerde, “Suriye’de insani yardım için ateşkes kararı” olarak verildi. Peki, ateşkese kadar Guta’daki insanların insani yardıma hakları ve ihtiyaçları yok muydu? 30 günlük süre bittiğinde Guta’da yine katliamlar eskiden olduğu gibi devam mı edecek? BM Güvenlik Konseyi’nin söz konusu 5 daimi üyesi isteselerdi BM’den böyle bir karar çıkmadan da Suriye’de çatışmaları önleyemezler miydi? Bu soruya hem önleyebilirlerdi hem de önleyemezlerdi cevabını vermek mümkün. Çünkü Suriye’yi karıştıranların başında öncelikli olarak ABD ve koalisyon ortakları geliyor. Ardından buradaki çatışmalarda rol kapma ve etkinlik kazanmak için devreye Rusya girdi. Karşılıklı olarak Suriye’yi vurdular. Kimileri bir takım yerli unsurlardan Çekiç Güç benzeri oluşumlar meydana getirerek bu yolla hedeflerine ulaşmaya, bir başka taraf ise Esad ile birlikte hareket ederek çatışmaların içinde oldular. Netice itibariyle olan sivil halka oldu, olmaya devam ediyor. Diyebiliriz ki, Suriye’de bugüne kadar akan kanda bu pay kapma yarışında yer alan ülkelerin payı var. İşin üzüntü verici yanı ise hâlâ akan kandan tatmin olmamış bu emperyalist güçler ve Siyonizm destekçileri. Öyle olmasaydı şimdiye kadar Esad iş başından çoktan uzaklaştırılır, çatışmalar da çoktan sona erdirilirdi.
Ne var ki kandan beslenen Haçlı-Siyonist ittifakı adeta Suriye halkının bir kısmını katlederek, bir kısmını da ülkelerini terke zorlayarak insansızlaştırılmış bir Suriye oluşturmanın peşinde. Bunun ötesinde kesinlikle Suriye’de akan kandan rahatsız oldukları için geçici ateşkes kararı alınmış değil. Bu kararla dünyayı kandırmak için iyiliksever bir görüntü vermeye çalışırlarken öbür yandan da işlenen cinayetlerin izlenmesi imkânsız hale gelince can çekişmekte olan insanların gırtlağından ellerini hafifçe çekmekteler. Ama bu nefes aldırma molası zalimlerin insanileştiği anlamına gelmez/gelmiyor. Bir ay sonra yine eskiden olduğu gibi soykırım devam edecek. Müslüman kanı akıtılması sürdürülecek.
Bu noktada Müslümanların, Haçlı-Siyonist ittifakından insanlık beklemek gafletinden biran evvel kurtulmaları gerekiyor. Kurtulmalıdır ki, birlik oluştursunlar ve ortak bir güce sahip olsunlar. O zaman güçlerine güvenerek azgınlaşan bu vahşiler biraz olsun hizaya gelebilirler. Yoksa ne Siyonizm’in emrindeki Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmekten vazgeçer, ne Arakanlı Müslümanlara yönelik Myammar hükümetinin zulmü son bulur, ne de dünyanın çeşitli ülkelerinde akan Müslüman kanı sona erer. Bu bakımdan BM Güvelik Konseyi’nin 30 günlük ateşkes kararı Müslümanların hayatlarına önem verildiğinin bir göstergesi değil, zalimlere katliamlarına devam etmek için geçici bir süre dinlenme molası vermekten öte geçmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.