Guta’da kimyasal silah kullanıp binlerce sivilin ölümüne sebep olan ve yüz binlerce kişiyi yurtlarını terk etmek zorunda bırakan rejimi ödüllendirmek anlamına gelen bir uygulama yaptı. Medyaya yansıyan haberlere de bu ödüllendirmenin Esed’in eşi Esma Esed tarafından 25 gün önce kurulan Suriye Kalkınma Derneği’ne Gutalı mülteciler için 40 milyon dolar para aktarmak şeklinde olduğu belirtiliyordu. Bunun anlamı BM’nin katliamların sorumlusu rejime maddi destek vermek demekti. Hâlbuki Guta’yı terk etmek zorunda kalanların büyük bölümü rejimin kontrolündeki yerlere değil, muhaliflerin hâkim olduğu ve teröristlerden temizledikleri yerlere geçiyorlar. Aksi hâl, bombalardan kurtularak yerlerini terk edenlerin katillere sığınması anlamına gelir ki, gerçek böyle değil. Guta’yı terk etmek zorunda kalanların büyük çoğunluğu muhaliflerin hâkim olduğu bölgelere geçerken yüzde 25-30 kadarı rejimin kontrolündeki yerlere göç ediyor. Bunun anlamı ise Guta’daki katliamlardan korunmak için buraları terk edenlere yönelik BM yardımı sadece rejim yanlılarına yapıyor demektir ki, onunda ihtiyaç sahiplerine gideceği şüpheli. Bununda Esed rejimine destek anlamına geldiğini söylemek yanlış olmaz.

Okuyucularımın hatırlayacağı gibi bu köşede Suriye’de yaşananlar karşısında BM’nin seyirci kalmak, arada bir ölü, yaralı ve oturdukları yerleri terk etmek zorunda kalanlarla ilgili rakamlar açıklamaktan ibaret kaldığına dikkat çekiyorum. Bir başka anlamda BM’nin saldırganlara karşı bir yaptırım uygulamadığı/uygulayamadığını vurguluyorum. Böyle olunca sadece dünyanın beşten büyük olduğunu söylemenin yeterli olmadığını, sömürgeciler ve saldırganların yaptıklarına hukuki bir zemin hazırlamaktan öte geçmediğini, mazlumların BM’e alternatif bir oluşumu hayata geçirmeleri gerektiğini hatırlatıyorum. Çünkü BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin evet demediği bir kararın hayat geçmesi mümkün değil. Yeryüzünde barışı ve adaleti sağlamak için kurulduğu iler sürülen BM’nin daha kuruluşunda adalet yok.

Bu noktada BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden ABD’nin İslam dünyasında yaptıklarını, işlediği cinayetleri hatırladığımızda BM’den Müslümanların lehine bir kararın çıkmasının mümkün olmadığı açıkça görülür. ABD’nin yıllardan beri Türkiye’nin tüm karşı çıkmalarına rağmen bazı terör örgütlerini eğitip silahlandırdığı, bu yolla Suriye’de akan kanın arttığı da ayrı bir gerçek. Hatırlandığı gibi Trump kısa bir süre önce Suriye’den çekileceklerini açıklamış ama çok geçmeden Suriye’ye yönelik İngiltere ve Fransa ile hava operasyonu gerçekleştirmişti. Bu açıklamaların gerçeği yansıtmadığını, ABD’nin Suriye’den çekileceği yönündeki açıklamaların ciddi olmadığını daha önce belirtmiştik. Bu düşüncemizin doğruluğu Pentagon’un 2019 bütçesinde Suriye’deki PYD/PKK militanlarının da dahil olduğu 60-65 bin kişilik bir gruba silah, mühimmat talebinde bulunduğu, bunun maddi karşılığı olarak 300 milyon dolar ayrılmasını istediği haberinin ardından ayrıca Pentagon sınır güvenliği için söz konusu gruplara bütçe desteği istemişti. Her ne kadar istenen bu paranın nerelerde kullanılacağı bilinmekle birlikte Pentagon detay konusunda açıklama yapmadı. Ne olursa olsun görünen o ki, ABD’nin Suriye’den elini çekmek niyetinde olmadığı gibi, terör örgütlerine desteğini, bu örgütleri eğitip donatmak yönündeki tavrında bir değişiklik söz konusu değildir. Böyle olunca da Müslümanların Birleşmiş Milletler ve ABD’den ülkelerindeki çatışmaları ve akan kanı durdurmalarını beklemeleri hayalden öte geçmiyor.