Yanlış, yanlış ile düzeltilemez
Bu memleket adına ister azgın azınlık, ister laikçi kafa diyelim, sahiplerinden çok çekti. Halkın oyları ile iktidar olmayanlar adeta tepkilerini sahip oldukları makamlar aracılığı ile bürokratik iktidarlarını sürdürme yoluna gittiler. Memlekette ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımını hemen her alanda yaygınlaştırdılar. Kendileri gibi olmayan ve kendilerine benzemeyenleri dışladılar. Belki ellerinden gelse bu memlekette birlikte yaşamaya bile izin vermeyeceklerdi. İnancı gereği başını örtenler okullara öğrenci, devlette görev almalarına izin verilmedi. İnancı gereği başını örtenler eğer ille de okumak istiyorlarsa başlarını açmak zorunda bırakıldı. Tüm bunlar yanlıştı, ayrımcılıktı.
Aradan yıllar geçmesine rağmen hiç unutmadığım, hep yüreğim sızlayarak hatırladığım Bursa Uludağ Üniversitesi’ni birincilikle bitiren bir kardeşimize başı örtülü olarak sahneye geldiği için diplomasının verilmeyişi, zorla sahneden indirilişini ömrüm boyunca unutmam mümkün değil. Tüm bu yanlışlar haksızlıktı, yobazlıktı, zulümdü. Bu haksızlıkların, ayrımcılığın ve zulmün son bulması gerekiyordu. Çünkü zulmün devam etmesi ve ayrımcılığın giderek karşılıklı çatışmaya dönüşmesi kaçınılmaz hale geliyordu. Bunun yolu da söz konusu yanlışa yanlış ile karşılık vermek değil, o yanlışı iptal etmekten geçiyordu. Bunu yaparken yıllardır inanan insanlara ikinci sınıf ve bu ülkede sığıntı muamelesi yapanların yok olacağını düşünmemek gerekiyordu. Hemen belirteyim ki geçmişte söz konusu zulmü insanımıza reva görenler bugün de yok olmuş değil. Bir takım kimseler bugünde başörtülü birini görünce rahatsız oluyorlar. Fırsat buldukça tepki veriyorlar.
Bu bakımdan toplumda ilk ciddi yarışmayı yapanlar azgın azınlık olarak nitelendirilen kesimdi. Onlar kendilerine göre, ‘Bu devleti biz kurduk uyulması gereken kuralları da biz belirleriz’ mantığı ile hareket ediyorlardı. Bu mantıklarını uzun yıllar hep muhalefette kalmalarına, halkın oyları ile iktidar olamamalarına rağmen sürdürdüler. Bu tavır ülkemizin güçlenmesini, dünya üzerinde belirleyici olmasını engelledi. Bu bakımdan ayrıştırıcı yaklaşımdan dünün mazlumu bugünün iktidarı olanların da vazgeçmeleri gerekmiyor mu? Onlar yanlış yaptı doğru. O yanlışın düzeltilmesi bir başka türlü yanlış olan hain-vatansever yaklaşımı ile sürdürülmesi geçmişteki yanlışı düzeltecek mi? Tekrar ediyorum geçmişte sergilenen yanlışlara hep tepki gösterdik. Yapılanlardan acı ve üzüntü duyduk. Yapılanların eleştirilmesine, yanlışların ortaya konulmasına bir itirazım olmadığı gibi bu yönde çaba gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Ama geçmişte laikçilerin sergilediği kutuplaştırıcılığın bir başka boyutu ile bugün devam ettirilmesi milletçe kucaklaşmamızın önünde bir engel olarak durmaz mı?
Bu bakımdan özellikle iktidar ve iktidar ortağı olan iki partinin her fırsatta kendilerine oy vermeyenleri, daha doğrusu diğer partileri ülkenin geleceğini tehlikeye sokmakla, yani hainlikle suçlayarak toplumu korkutmaya çalışmaları, iktidarlarını bu yolla devam ettirme gayretinde olmalarını tasvip etmek mümkün mü? Eğer tasvip edilecekse toplumun büyük bir kesimi dışlanmış olmaz mı? Böyle bir ayrıştırmaya geçmişte azgın azınlığın hakkı olmadığı gibi bugünkü iktidar sahiplerinin de hakkı olmaması gerekir.
Bu noktada aklıma gelen ilk husus acaba, kucaklaşmak, ayrıştırmaktan insanımıza daha kolay mı geliyor? sorusu oluyor. Belki kucaklaşmak, farklılıklara tahammülden zor olabilir ama birlikte yaşamaya devam edecek isek bunun farklılıklara tahammülden başka bir yolu da yok. Özellikle de demokrasi şarkılarını dilimizden düşürmeyeceksek, farklılıklara tahammülü öğrenmek durumundayız. Bunu dünün azgın azınlığı için hep söyledim. Ancak, iktidar sahiplerinin daha çok kucaklayıcı olması gerektiğini düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.